Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz var ki? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?
İlber Ortaylı'nın "Lütfen sabah kahvaltı veremeyeceğiniz, akşam masal anlatıp, öpmeyeceğiniz çocuğu dünyaya getirmeyin"dediği cümleyi lütfen ve lütfen akıllınıza nakşedin.
Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok saha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş.Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.