Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İ.

Zaten birçok Türk evinde böyle bir suskunluk vardı, geçmiş konuşulmazdı. Sanki o korkunç olaylardan söz etmek, her şeyi yeniden başlatacakmış gibi... Türkiye’de hemen her konuda, her kurumda sorunların çözülmesinden çok üstünün örtülmesine öncelik verilmesi, acaba bu alışkanlığın sonucu ortaya çıkan bir durum muydu? Bu memlekette, Kürt sorunundan yoksulluğa, hemen her meselede bir görmezden gelme, yok sayma alışkanlığı vardı. Bir muhalif kişi bunlardan söz ederse, sanki sorunları o yaratmış gibi ona öfke duyulurdu. Farklı düşünmek, çok zaman düşman kabul edilmenin nedeni olurdu. Toplum olarak, sessiz bir sözleşmeyle susma kararı alınmış, yaşananlar genç kuşaklara aktarılmamıştı. Bu iyi miydi, kötü müydü bilemiyorum. Hiç kimseye düşman olmadan yetiştirilmiştik. Bu işin iyi tarafıydı ama bir de geçmişimiz konusundaki korkunç cehaletimiz vardı.
Reklam
Pişmanlıkları iptal etmenin aslında dilekleri gerçekleştirmenin bir yolu olduğunu öğrendi.
Ash sosyal medyada iletişim kurdukça yalnızlaştığımız inancındaydı. "Bu yüzden artık herkes birbirinden nefret ediyor," diyerek fikrini belirtmişti. "Çünkü arkadaşları olmayan arkadaşların aşırı yüklemesine maruz kalıyorlar. Dunbar sayısını duymuş muydun?" Sonra da Oxford Üniversitesi'nden Robin Dunbar diye bir adamın, insanların en fazla yüz elli kişiyi tanıyacak şekilde programlandığını keşfettiğini ve bunun avcı-toplayıcı toplumların ortalama nüfusu olduğunu anlatmıştı.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanlar şehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanları, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehri yaşanır kılan şey iyi yönleriydi.
Her insanın içinde iyi ve kötü, yan yana durur. Hangisini beslersen o galip gelir.
Reklam
Aslında aşk kelimesini hiç sevmediğimi, günümüzde bunun bir pazarlama aracına dönüştüğünü söyledim. Aşk dendiğinde sanki küçülüyordu her şey. O zaman gerçek aşka ne ad verdiğimi sordu. "Karasevda" dedim.
"insanların çoğunun ruhu, bedeninden önce çürür."
"İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır.”
Sayfa 188Kitabı okudu
Beyrut'ta Cemal Paşa, evinin merdivenlerinden inerken, güzel ve siyahlar giyinmiş bir kadın, yanında çocuğu ile kendini karşılamıştı. Çocuk, elindeki çiçek demetini kumandanın ayağı altına atarak: " Babamı bağışlayınız." diyordu. Kumandanın o gün gözlerinin yaşardığını ve titreyen çenesini güç tuttuğunu görmüştüm. Çünkü bu siyahlı kadın, evine dönerken, meydanın bir köşesinde, sevdiği kocasının soğumuş beyaz cesedini görecekti.
En azılı katili, eli titrek bir hâkim mahkum eder ve bir çingene asar.
40 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.