Nava kemerinin tokasını açtı, minik yuvarlak diski çıkartıp bilgisayarın içine soktu.Onbeş haneli şifreyi girince ekran bir an için kararıp sonra yine aydınlandı.
“Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda, yeri samur döşeli;
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada,
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.”
“Öyle bir yağmur ki bu,bilirsin
Dam saçak demeyecek,yağacak
Yağacak bir hışım gibi canevine kentin
Kalplerimiz küle gömülmüş elmalar gibi
Patladı patlayacak
Alacak sonunda kendi rengini.”
“Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar,evler,aramızda duvar gibi
Uyandım uyandım,hep seni düşündüm
Yalnız seni,yalnız senin gözlerini
Sen bayan nihayet,sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli”