Bazen öyle çok inanırız ki o kişinin “doğru” kişi olduğuna; tüm yanlışlarını, hatalarını, bize göre olmayan taraflarını sileriz zihnimizden. O tam da bize göredir. Yanlışı bile doğru yapar zihnimiz, istemediğimiz şeyleri onaylatır bize. Oysa her doğru kişi, doğru olduğu kadar yanlıştır da. Çünkü her doğrunun içinde yanlış tarafları, hataları, bize yaşatacağı hayal kırıklıkları saklıdır gizlice, biz inanmasak da. O halde birini kaybettiğimiz için üzülmeden önce, ne kadar doğru biri için üzüldüğümüzü tekrar düşünmemiz gerek günün sonunda.
Bu yaşıma gelene kadar öğrendiğim en muazzam şey tepkisiz kalabilmek. İnanılmaz kırılmış, şaşırmış ya da üzülmüş olsam bile her şeyin olabilirliğini, herkesin her şeyi yapabileceğini kabullenmek.
Birinin sesini özlemeyi hep garip buluyorum. Ses, kollardan önce sarılıyor insana ve gözlerden önce görüyor sanki. Sesin gözleri, dokunuşu, kendine has ritmi var. Birinin sesindeki hareketleri özlemek, belki de bu yüzden çok dokunuyor bana.
‘Bülbüller bizi eğlendirmek için şarkı söylemek dışında bir şey yapmaz. İnsanların bahçelerindeki bitkileri yemezler, mısır ambarlarına yuvalanmazlar, tek yaptıkları iş bize içlerini dökmektir. İşte bu yüzden bülbülleri öldürmek günahtır.’