Yaşanan şeylerin, yaşandıkları andaki sersemletici gerçekliği ile yaşanmış olanın yıllar sonra büründüğü tuhaf gerçekdışılık arasındaki uçurumu keşfetmek.
Özgürlük zor iş,bir sürü karar alacaksın. Düşünüp acı çekmektense hazır şablonlara teslim olmak daha kolay. Bu şekilde toplumda apayrı bir renk olarak birleşmek yerine toplum ne renkse ona karışmanın ve o olmanın güvencesinden faydalanıyoruz.
İnsanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, diğerlerinin bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti.
Karanlıktakilerin sayısını azaltıp, aydınlıktakilerin sayısını çoğaltmak, işte hedef budur. Bu yüzden "Bilgi!", "Bilim!" diye bağırıyoruz. Okumayı öğrenmek ışığı yakmaktır; tüm hecelemeler kıvılcımlardır.
Kimse kimsenin yerinde değil, kimse eksik değil, kimse fazla değil ve kimse kimsenin yerinde bildiğimiz anlamıyla da olmayacak. Herkesin kendi yerini bulduğu, kendi yerinde yaptıklarıyla diğerlerine örnek olduğu, birlikte ilerlemenin mümkün olduğu bir seçenek sahiden yok mu?
Gerçek şu ki ihmal ettiğimiz her şeyin altında kalırız.
Bu bir bina içinde geçerli; bir kültür, dil, doğa, insan için de. İhmal ettiğimiz her şey bir gün intikamını alır.
İlişkilerimiz hakkındaki korkularımız nedeniyle sınırlar konusunda pek çok sorun yaşarız. Suçluluk, sevilmeme, sevgi kaybı, bağlantı kaybı, onay eksikliği, öfkeye hedef olma, tanınma vb. korkularla kuşatılmış durumdayız...
21. yüzyılda çok çocuk sahibi olmak, onur nişanı olmaktan ziyade bir çevresel terör eylemidir. Her saat 15.000 çocuk doğuyor ve yalnızca 6.000 kişi ölüyor; hesap, geleceğin lehine değil.
Bir insanın sera gazı salımını azaltmaya yapabileceği en büyük katkı, ölmektir. Bu seçeneği bir kenara bırakırsak, bebek imal etmekten kaçınmak ikinci en iyi tedbir olacaktır.