Mesut

Mesut
@Mesuttml
27 okur puanı
Aralık 2018 tarihinde katıldı
Büyük düşünür, insanları aşağıladığında onların tembelliğini aşağılamaktadır: çünkü bu tembellik yüzünden birer seri imalat ürünü, önemsiz, ilişki kurmaya ve eğitilmeye değmez olarak görünmektedirler. Kitleye dâhil olmak istemeyen insanın yapması gereken tek şey, kendine razı olmayı bırakmaktır; kendisine seslenen vicdanını dinlemelidir: "Kendin ol! Şimdi yaptığın, düşündüğün ve arzuladığın şeylerin hiçbirisi sen değilsin."
Reklam
İnsan kendi doğasına göre yaşamalı. Önce kendini tanımaya yoğunlaşmalı sonra kendi hakkındaki hakikate göre yaşamalı. Bir vejetaryen olan kaplan hakkında ne derdiniz? Elbette onun kötü bir kaplan olduğunu söylerdiniz. Dolayısıyla herkes hem bireysel hem de kolektif doğasına göre yaşamalı. İnsan ne ise o olmalı, kendi öz bireyselliğini, bilinç ile bilinçdışı arasında ikisine de eşit mesafede duran, kişiliğin o merkezini keşfetmeli; doğanın bizi yönlendiriyor gibi göründüğü ideal noktayı hedeflemeliyiz. İnsan kendi ihtiyaçlarını ancak o noktadan tatmin edebilir.
"Bir yaşam biçiminden vazgeçmek için onun yerine konacak başka bir yaşam biçimi bulmak gerekir." İnsan iki dünya arasında durur. Dış dünyanın beklentileri ve dayattıkları, içdünyanın çağrısı ve zorlantıları. Bazen yüzünü birine bazen de diğerine çevirir, seçtiğine bağlı olarak diğerini feda eder. İnsan hayatına anlam verecek ve evrende kendine bir yer edinmesini sağlayacak duygu ve düşüncelere ihtiyaç duyar. Bir anlamı olmalıdır yaşamanın, varoluşun, gündüzün ve gecenin deviniminin. Ancak böyle katlanılır en dayanılmaz acıya, ölüme, çaresiz kalınan anlara...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bugünün insanı eski çağlarda yaşayan insanın yapabildiği içgüdü-bilinçli zihin bütünleşmesini sağlayamamaktadır. Çünkü modern insanın "ileri" bilinci içgüdülerinin katkılarını bilinçdışıyla bağdaştıran araçlardan mahrum etmektedir. Bugünün insanı kendini yalnız hisseder, çünkü artık doğayla bağ kurmamaktadır. Taşları, bitkileri izlemiyor, akan suları dinlemiyor, duymuyor ve onlarla konuşmuyoruz. Dahası onların konuştuğunun da farkında değiliz. Kopan bu bağın sonucunda duygusal enerjimizi de kaybetmiş bir hale geliyoruz. Bugünün derdi bu, ruhumuzun kaybolması. İşin acıklı tarafı da onu olmayan yerlerde aramamız. Konfüçyüs bu meseleyi harika bir şekilde özetlemiş gibi, şöyle der: "En zor şey, karanlık bir odada bir kara kediyi bulmaktır, özellikle odada kedi yoksa." Bugün doğayla bağını koparmış insanın elinde kalan ne peki? Bir çıkış kapımız var mı? Çıkış kapılarımız mitler ve rüyalarımız...
Pek çok insan için kendini tanımak kendisinin dış dünyaya yönelik konumlanışını anlamaktan ibaret. Halbuki, bilinç düzeyindeki egoyu bilmek kendini bilmek değildir. Kendimizi tamamen dış dünyaya göre konumlandırmamız ne yazık ki ruhumuzla olan bağlantımız yitirmemize yol açıyor. Tamamen bilincin farkında olduğumuz düzleminde sürdürdüğümüz bu yaşam ne yazık ki bir mağaza vitrininden öteye gidemiyor. Derinleşmekten uzak, kendi şeytanını icat etmiş insanların dünyası...
Reklam
Geri dönüp hızla eve koştular ve pencereden içeri baktılar. Evde korkunç bir kavga patlak vermişti: bağırıp çağırmalar, masaya vurmalar, kuşkulu sert bakışlar, küfür kıyamet... Anlaşıldığı kadarıyla kavganın nedeni, Napoleon ile Bay Pilkington'ın aynı elde maça ası çıkarmış olmalarıydı. İçeride on ikisi de öfkeyle bağırıyor, on ikisi de birbirine benziyordu. Artık domuzların yüzlerine ne olduğu anlaşılmıştı. Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzların yüzlerine, bir insanların yüzlerine bakıyor; ama onları birbirlerinden ayırt edemiyorlardı. Kasım 1943-Şubat 1944
Sayfa 144
Benjamin, ilk kez ilkesini bozdu ve duvardaki yazıyı Clover'a okudu. Duvarda tek bir emir yazılıydı: BÜTÜN HAYVANLAR EŞITTIR. AMA BAZI HAYVANLAR, ÖBÜRLERINDEN DAHA EŞITTIR.
Sayfa 133
Tepeden aşağılara bakarken, Clover'ın gözleri yaşardı. Düşüncelerini dile getirebilse, yıllar önce insan soyunu alaşağı etmek üzere yola çıktıklarında, hedeflerinin asla bu olmadığını söyleyecekti. Koca Reis'in ilk ayaklanma çağrısını yaptığı o gece düşledikleri, bu şiddet ve kıyım olabilir miydi? Kendisinin gözünde canlandırdığı gelecekte, hayvanların açlık ve kırbaçtan kurtuldukları, herkesin eşit olduğu, herkesin kendi gücüne göre çalıştığı ve Koca Reis'in konuştuğu gece yolunu şaşırmış ördek yavrularına kucak açtığı gibi güçlülerin zayıfları koruduğu bir toplum vardı. Oysa, nedendir bilinmez, kimsenin düşüncesini açıklamaya cesaret edemediği, her yerde azgın, yabanıl köpeklerin hırlayarak kol gezdiği, yoldaşlarının korkunç suçları itiraf ettirildikten sonra paramparça edilişini seyretmek zorunda kaldıkları bir toplum çıkmıştı ortaya.
Duygusal zihin bir öğenin diğerinin yerine geçtiği bu mantığı ve kuralları takip ediyorsa, hiçbir şeyin nesnel kimliğiyle tanımlanma zorunluluğu da yoktur: Önemli olan nasıl algılandığıdır, nasıl görünüyorsa öyledir. Bir şeyin bize ne hatırlattığı, ne "olduğu”ndan çok daha önemli olabilir. Aslında duygusal yaşamda kimlikler tek bir parçanın bir bütünü uyarması anlamında holograma benzetilebilir. Seymour Epstein'ın işaret ettiği gibi, akılcı zihin nedenlerle sonuçlar arasında mantıksal bağlantılar kurarken, duygusal zihin ayrım yapmadan sadece benzer çarpıcı özellikleri olan şeyleri birbirine bağlar.
Olumsuz ilişkilerin başlı başına bir maliyeti vardır. "Her gün gördüğümüz insanların ve hayatımızdaki en önemli ilişkilerin, sağlığımız açısından önem taşıdığı anlaşılıyor. Hayatımızdaki ilişki ne kadar anlamlıysa, sağlığımız için o kadar önemlidir."
121 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.