Neyin pesindeyseniz onu kovalamayı bırakın! Sakinleşin, nefes alın, bırakın benliginiz biraz huzur bulsun. Ama nerde? Böyle bir şey yapar mıyız hiç? Anca aynı aptalliklarimizi sürdürelim.
Başınızın üstünde cam çatılar var, radyoların hepsi aynı melodiyi çalıyor, bitki örtüsü diye bir şey kalmadı, her şey cimentodan ibaret, asitsiz meyve ağaçlarının dibinde sahte kaplumbağalar otluyor.
"Aptal, uçarı ve boş kafalı olduğunu biliyordum. Ama seni sevdim. Amaçlarının ve ideallerinin bayağı ve sıradan olduğunu biliyordum. Ama seni sevdim. Vasat biri olduğunu biliyordum. Ama seni sevdim.
Seni çok seviyordum bunların hiçbirini önemsemedim. Beni sevmeni hiç beklemedim. Seni sevmeme izin verdiğin için minnettardım ve arada bir benden memnun olduğunu düşündüğümde veya gözlerinde hoş bir şefkat pırıltısı gördüğümde mest oluyordum."
"Beni bekliyordunuz değil mi?"
Genç kız onun bakışına bir müddet mukabele ettikten sonra dalgın bir tavırla başını salladı:
"Evet!"
Elini Ömer'e uzattı. Bir müddet böyle durdular. İkisinin de avuçları buz gibiydi.
İkisinin ağzından aynı zamanda "Gidelim!" kelimesi çıktı.
Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?
İnsanların onu, tıpkı acıdan bağıran yaralı bir köpeği öteki köpeklerin bogazladiklari gibi mahvedeceklerini hissediyordu. İnsanlardan kurtulmak için biricik yolun, yaralarını saklamak olduğunu biliyordu.
"Bir hayli dirençli, iyimser bir insan olduğum için, bu uzun ömrüm boyunca başıma gelen felaketlere dayanabildim ama on beş ile yirmi beş yaşları arasında çektiklerime bir daha dayanamam gibi geliyor bana. Dertlerime, beni şaşırtan yoğun sevinçler de karışıyordu elbette ne var ki dertler, sevinçlerden ağır basıyordu her zaman. Çünkü kişisel sorunlarım bir yana, dünyanın felaketlerinden, toplumsal düzenin haksızlıklarından, insanların birbirlerine acımasızlığından sorumluymuşum; bunlara bir çare bulmam gerekiyormuş gibi bir duyguya kapılmıştım."