Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua,
ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm
göz yaşına inandım. Öyle uzun ki dünya;
katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.
Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya.
Duyularımızın ortak yaşanmışlığı aracılığıyla aşkı paylaşmaktansa, ona sözcüklerle sahip çıkmaya çalışıyoruz. Her aşk farklı olduğuna göre (farklı kokular, farklı dokunma biçimleri, farklı psikolojik roller), her aşkta, paylaşılan sözcükler de farklı olur, diye düşünüyor insan. Ama hayır! Kalıp sözcükler yaşadıklarımızdan daha önemli. Ve "seni seviyorum" tümcesindeki totaliter sahiplenme, tüm aşk deneyimlerini standartlaştırıyor. Aşkı nicelleştiriyor. Bu tümceyi, aşkı aritmetiğe sokmak için kullanıyoruz: "Ben, üç kere âşık oldum."
Dinin egemen olduğu günlerde cehennem ve işkencenin gizli saklı bir yanı yoktu. Oysa bugün, hükümet terörü ve infazlar kamuoyundan gizleniyor. Bugün, yeryüzündeki cehennem sansüre tabi. Tabu sayılıyor.
Şimdilerde yaşamın amacı, zengin olmak ve sonsuza kadar yaşamak. İdeal ölüm, ani ölüm.
Kalabalık öyle bir korunak ki gizlenmek için duvarlar gerekmiyor. Yalnız değilsiniz. Ya da yalnızlıklardan oluşan kocaman bir örgütün bir üyesi de sizsiniz.