“Ne önemi var ki benim erdemimin?Henüz öfkelendirmedi beni.Ne kadar usandım kendi iyimden ve kötümden.Yoksulluktan,pislikten,sefil bir huzurdan başka bir şey değildir bütün bunlar!” dediğiniz vakit.
Bu gidişle kala kala yalnızca zararsız, acınası,çaptan düşmüş insanlar ve nesneler kalacaktı geçmişimizin dört bir tarafında,yalnızca artık sesi soluğu kesilmiş hatalar.
Belki yaş da,o hain de ekleniyordur bunlara ve bizi beterin beteriyle tehdit ediyordur.Yaşamı dans ettirecek kadar müziğimiz kalmamıştır içimizde, işte bu.Tüm gençlik daha şimdiden dünyanın öbür ucunda gerçeğin sessizliğinde ölüvermiştir.Peki dışarıda nereye gidilebilir ki,soruyorum size, içinizde yeterli miktarda çılgın kalmamışsa? Gerçek,bitmek bilmeyen bir can çekişmedir. Bu dünyanın gerçeği ölümdür.Seçim yapmak gerek, ya ölmek ya da yalan söylemek.Bense asla kendimi öldüremedim.
İşin daha kötüsü bir önceki gün ve zaten fazlasıyla uzun süredir yaptıklarınızın aynısını ertesi gün yapacak gücü nereden bulacağınızı bilememektir,bu ahmakça girişimler için,bu asla bir sonuca ulaşmayan binbir tasarı için,yıkıcı zorunluluktan kurtulma denemeleri için, her seferinde çuvallayan o denemeler için gerekli gücü nereden bulacağınızı,kaldı ki bunların hepsi de yalnızca kaderin karşı konulmaz olduğuna, duvarın dibine düşmek gerektiğine kendinizi bir kez daha ikna etmenize yarayacaktır,her akşam, her seferinde daha eğreti,daha galiz olan bu ertesi günün kabusunu yaşayarak.