Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Muhammet İkbâl

Arabadan atladım, gürültünün ne olduğunu anlamak istedim. Mahalleye girince korkunç bir manzarayla karşılaştım. Bizim gözleri fırlamış neferler, kadın, çocuk, erkek, ihtiyar halkı zorla topluyorlar ve kasabadan çıkarıyorlardı. O sırada bulduğum bir subay şu bilgiyi verdi: " Biz ordunun ağır yaralılarını, başlarında subay ve doktorları olduğu halde hastane yaptığımız yerlerde bırakmıştık. Askerlikte usul buydu. Ne var ki Bekir Sami'nin tümeni tam Kâzımiyye mahallesinden geçerken duyduğu feryatlar üzerine kasabaya girmiş ve görmüş ki, hastanelere hücum eden Araplar; kolu bacağı kırık yaralıları, yataktaki hastaları, birer ip takarak sokakta sürüyorlar, hastaneleri yağma ediyorlar. Hastaları soyuyorlar. Halkın, Türk ordusu gitti diye korkusu kalmamış. Bekir Sami durumu görünce Kâzımiyye halkını toplamaya başlamış. ..." Geldim, öğrendiklerimi kumandana anlattım. Otomobili sürdük, biraz ilerde henüz ışımaya başlamış havanın yarı aydınlığında Bekir Sami'yi tümeninin başın- da bulduk. Karabekir, Bekir Sami'ye sordu. O da yukarda anlattığım gibi durumu açıkladı. Karabekir: - Peki bu halkı ne yapacaksınız? - Şimdi ne yapacağım görürsünüz. Biraz sonra ateş sesi duyuldu. Bir de ne görelim!.. Bekir Sami dört yüz kişiden fazla olan Kâzımiyye halkını kurşuna diziyor. Çok üzülen Karabekir: - Bekir Bey ne yapıyorsun? Bu halkın ne günahı var? - Dört yüzyıllık Osmanlı tarihinin hesabını görüyorum. Geceyi orada geçirdik. İngilizler daha Bağdat'a girmemişlerdi. Bağdatlı subaylara ailelerine veda için izin vermiştik. Karargâhta bir Bağdatlı Yüzbaşı Tevfik vardı. İsteği üzerine ona da izin verildi...
Reklam
Kazım Karabekir Paşa
Kumandan masasının başına oturmuş, önüne bir bardak bira koymuştu. İçki içmeyen ve içtiği zaman çok gizli kalmasını isteyen Karabekir'in bu hali çok üzüntülü ve heyecan içinde bulunduğunu ve formaliteye aldırmaz bir duruma düştüğünü gösteriyordu.
Binbaşı Ahmet Bey çıkageldi.: " Bu birlik esir olacaktır, Araplar düşmana kaçıyor, ben bu işi yapamam." dedi. Biz savaşta, Arapların düşmana kaçtığını veva kolayca esir olduğunu görüyorduk. Önce bunu Arapların korkaklığına verdik. Sonradan öğrendik ki, bunun sebebi İngilizlerin Araplara propaganda ettiği istiklal fikriymiş. Osmanlı Devleti 1917'de bu durumu değerlendirmiş değildi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kütü'l Âmmare Zaferi Bildirisi
Arslanlar; 29 nisan 1916 1- Bugün Türklere şeref ü şan, Ingilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın müşemmes semasında şühedamızın ruhları şad ü handan pervaz eder- ken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. 2- Bize iki yüz seneden beri tarihimizde okun- mayan bir vakayı kaydettiren Cenab-ı Allaha hamd ü şükür
Osmanlı zihniyetinde kibarlık ve asalet, mümkün olduğu kadar Türk'e benzememek ve Batılıya benzemek demekti...
Reklam
" O tarihte Revandiz birkaç ağanın elindeydi. Yani bütün toprak ve köyler ağaların malı... Köylüler, köy evlerinde ve köy topraklarında bu ağaların kiracısı... Köylünün bütün emeğini bu ağalar almakla kalmaz, halkın bütün hayatına da ağa sahip... İstediğini yapar, asar keser, istediği kadını kocasından, babasından alıp istediğine verir... Osmanlı Devleti de ağaları korur... Bu durum hemen bütün Doğu illerinde geçerli... Köy ağaları, şehir eşrafı, tam ortaçağın feodal reisleri...
(1914, 1. Dünya Savaşı - Kafkas cephesi)
- Çocuklar! Vatanında güven ve rahat sağlayamamış milletin savaşması cinayet değil, cinnettir. Kader bu milleti bir sürü cahil ve deliye teslim etti. Bakalım ne olacağız? Türkistan'ı ve İran'ı kurtaracağız ama, ilk öde- vimiz bunlardan önce Türkiye'yi kurtarmaktır. Bunun kimse farkında değil.
"Kimsenin lütfuna olma talip, bedeli cevheri hürriyettir..." | Namık Kemal
Özetle bir kaynaşma vardı. İttihad-ı Terakki Dahiliye Nazırı Talât Beyle Osmanlılığı, Harbiye Nazırı ve artik Damad-ı Hazret-i Şehriyari Enver Paşayla Müslümanlığı, Bahriye Nazırı Cemal Paşasıyle Türklüğü temsil ediyordu. Ben Türkçüydüm, ama İslâmlığın da fena olmayacağına inanıyordum. Oysa çeşitli kesimlerden gelmiş subayların buluştuğu bir yer olan orduda Osmanlılık ön alıyordu.
Rum köyü benim için güzel bir inceleme konusuydu. Bizim köylerin tersine, burası temiz bir şehir manzarası taşıyordu. Kilise çok düzenli çalışıyordu. Papaz, Atina'dan gelmiş üniversite mezunu bir Rum. Akşamlaı adeta bir Beyoğlu hayatı vardı. Saz, eğlence, dans... Neşe ve refah... Aralarında iki saat mesafe bulunan Türk köyüyle Rum köyü... Bizimki batıyor, onlarınki çıkıyor.
Reklam
- Hayır, sen her şeyden önce Türksün! dedi. O vakte kadar biz yalnız köylülere «Türk» derdik. Rahmi'nin sözü üzerine ben: - Bilmem... Şimdilik Osmanlıyım, dedim.
Kazım Karabekir Paşa için okuşturulan mutaassıp imajı'n hilafına:
Erkânıharp Kolağası İsmet, Erkânıharp Kolağası "Kåzım Karabekir" de okula gelip bizlere hürriyet ve istibdatı anlattılar. Artık memleketin kurtulduğunu, hür ve mutlu olduğunu söylediler. İşte biz 1908 Devrimini böyle gördük. Üç gün üç gece çılgınca inkılâbı kutladık. Kollarımıza birer kurdele bağlandı. Üstünde "Hürriyet, müsavat, adalet, uhuvvet" yazılıydı. Her yerde konferans meraklıları bir kürsünün üstüne çıkıyor, avaz avaz bu kelimelerin manasını halka anlatmaya uğraşıyordu.
Yakın tarihi okuduğunuz zaman anlayacaksınız ki, yüz yıl önce sonu felaketle bitmiş bir tutum, yüz yıl sonra bilinmediği için aynı biçimde tekrar edilmiş ve gene ayns feläketi doğurmuştur. Kafasını yormamış, dünü aramamış insanlar, bu zahmete katlanamadıklarından, bazen hayatlarını kaybetmişlerdir. Geçmiş tecrübeleri bilen ve her gün geçirilen hayattan ders alarak yaşayışlarını buna göre düzenleyebilenler, en güçlü adamlardır. * Yüzbaşı Selahaddin.
2.537 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.