Sade bir hayatı seçtim. Okumak, düzenli yürüyüşler, sevdiğim insanlarla beraber olmak, fırsat buldukça gezmek. Takipler edebi amaçlıdır. Güzel dostluklar kurmak dileğiyle!
‘Bakışları önündeki yazı masasında boş duran vazoya takıldı. Vazo boştu. Yıllardan beri, ilk defa boştu! Ürperdi. Birden bire kapı görünmeksizin ardına kadar açılmış ve başka bir alemden gelen soğuk bir esinti sessizce odasına dolmuştu. Ölümün varlığını ve ölümsüz aşkı hissetti. İçinden bir şeyler kopup gitti. Arzu dolu ve ölümsüz kadını, uzaklardaki bir müziği duyarcasına tutkuyla düşündü.’
Şu son cümleler zihnimde onulmaz bir yara izi bıraktı. Bir kaç kez okudum. Anlamak, hissetmek için. Çocukluktan başlayan, saf, onurlu bir sevgi. Annenin çocuğuna duyamayacağı, yaratıcının var olduğunu iddia ettiği sevgisi gibi. Mevlana’nın dediği gibi; ‘ne olursan ol yine de gel!’
Sevgi kaynağı sonsuz bir yeraltı ırmağı gibiydi kadının gönlünde. Beklentisiz, çıkarsız ve yoğun. İlk aklıma gelen insani refleksim ise sevgiyi bile belli insanlara yönlendirmek gerekiyor. Zira taşta ağaç yetiştiremezsin. En az toprak isteyeni bile az ister ki taşı delip alttaki toprakla buluşsun. Bilinmeyen bir kadından, armağan edilmiş bir hayat. Sevgiden habersiz, doğuştan şanslı, yaşadığını sanan ama yaşarken ölmüş bir zavallıya…
Tek tesellim kadının çektiği acı ölümüyle son bulur. Esas yoksunluğu bundan böyle hiç sevmemiş olan ‘taş’ çeker. Acı, umutsuz, derbeder bir halde!
Kimi ve neyi seveceğinize dikkat edin. Zira bir adanmışlıkla sevseniz bile, gönlü kırlaşmış, koru sönmüşten uzak durun. Hayat sevgiye ve güzelliğe muhtaç. Sadece Eros’un okunun doğru kişinin poposunda olduğundan emin olun!
Ayrıntılarını tanıyorum diyemem ama bütün olarak onu daha önce gördüm gibime geliyor’
İnsanın kendi yüzüne yabancılaşması, adeta hafızanın dar koridorlarında kaybolmuş ara ara ‘flashback’ görmek gibi…