Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mustafa KÜR

Mustafa KÜR
@Mustafakur
Enerji Sistemleri Mühendisi - İKM
Lisans
Erzurum
Adıyaman, 27 Mart 1992
29 okur puanı
Mart 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Eli yanmış bir insan, yanığını soğuk suya sokacak olursa, bir an acısı kesilir, fakat el sudan çıkınca yara büsbütün azar ve acısı artar.
Reklam
Dünyalar sizin olsun. Ben bir kalbe sığdım.
Bayrak, bir milletin ruh bütününden bir remzdir, asla parçaları aksettiremez, taviz ve tecezzi kabul edemez; yoksa millî kök, etrafındaki yabancı bitkilerin aşısı altında zedelenmiş olur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Onun öyle konsolosları olmuştur ki, en basit bir pürüz ve sıkıntıyı, Padişahları aleyhine yabancı devlet reislerine rapor etmeye ve yabancılardan delâlet istemeye kadar varmışlardır. Şu hâdisenin ifade ettiği dehşete bakın: Bir Türk konsolosu, Türklüğünden utanmadan, 1898'de İstanbul'a Abdülhamîd'i ziyarete gelen Alman İmparatoruna şu telgrafı çekiyor: «-Son derece sefalet içinde bulunan Osmanlı memurlarının birikmiş aylıklarını verdirmesi için lütfen Pâdişâh Hazretlerine ihtarda bulunmanızı rica ederim.»
2. Abdülhamid Han: İnsanda sehv(yanlışlık) olmaz. Sehv ya kasten olur, yahut dikkatsizlik neticesinde vukua gelir. Kasten yapılan sehvler cezayı gerektirici bir suçtur. Dikkatsizlik neticesinde vukua gelen sehvlerin kabahati ise o dikkatsizliği edene aittir. Dikkatsizlik mazaret sayılabilir mi?
Reklam
Plevne Müdafaası
Plevne müdafaasını yakından incelemiş olan bir İngiliz diyor ki: -Nasıl hayran olmayayım Türk askerine ki, başka ordularda artık müdafaanın bile bırakılacağı bir anda onun taarruzu başlar... Bu teşhis harikadır; ve içinde, Türke ait tedbirsizlik, hattâ anlayışsızlık ithamiyle beraber hiçbir millete nasip olmamış muazzam ruh kuvvetinden, ebedî nikbinlik ve ilâhî teslimiyetten bir işaret vardır. Ve işte bu hususî nokta yalnız Türk milletine hâstır.
Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa
Kimsenin kimseden haberi olmaksızın, başını alıp giden bu kargaşalık esnasında, Gazi Osman Paşa, yapayalnız, hiçbir eşi ve benzeri olmayan bir çileyle yanıp tutuşan bir (enerji) merkezidir. Tıpkı Abdülhamîd...
İleride Almanya İmparatoru İkinci (Vilhelm)'e: «-Ben politika inceliklerini Abdülhamîd'ten öğrendim» Sözünü söyletecek olan Padişah, henüz o sahadaki dehasını göstermek için huzur ve fırsat bulamamış olmakla beraber Türk-Rus harbinin kötü çıkacağı besbelli olan neticesini hafifletme ve Avrupa halk vicdanında Türkler lehine bir cereyan açma mevzuunda el atmadık tedbir ve göstermedik incelik bırakmamıştı.
93 Harbi Öncesi Meclisin Vaziyeti
Heyecan büyük... Yerlerinden zıplayanlar, ellerini kaldıranlar, söz isteyenler, coşanlar, tepinenler... Mebuslardan bir hoca İslam ordusunun muzafferiyeti için dua etti, bir mebus Çar ve Rusya aleyhinde ağzına geleni söyledi; fakat işin komik tarafı şu ki, Halep mebusu Manuk isimli bir ermeni, bir müddet sonra patlayacak "Ermeni Meselesi" henüz pişirilmekteyken ayağa kalktı ve yumruklarını sıkarak Midhat Paşa üslubiyle şöyle konuştu: «-Rusya, hıristiyanları hiçbir zaman himaye etmemiş olduğu gibi, hıristiyanlar da böyle bir himayeye ihtiyaç belirtmiş değillerdi. Şimdi Türkiye hıristiyanları, her türlü ihtiyaçlarını görmeye çalışan bir hükümete sahiptirler. Ben hıristiyanım ve ermeniyim! Vilâyetimin ermeni ahalisi adına bildiririm ki, biz Rusya tarafından korunmaya muhtaç değiliz! Halimizden memnunuz ve Rusya'nın saldırışını önlemek, vatanımız ve Padişahımızı savunmak için mallarımız ve canlarımızı feda etmeye hazırız!» Alkış tufanı... Şu vatan-millet edebiyatındaki sahteliği Abdülhamîd'ten başka sezebilecek kimse yoktur.
Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım başım göğe ererdi.
Reklam
Allah seni bana vermekle, bana vermediklerini tamamlamıştır.
Pâdişah'ın reisliğindeki ilk Bakanlar Heyeti toplantısı ilk defa olarak bir masanın etrafında ve oturaraktır. İlk emirlerden: -Saray masrafları incelensin ve kısılsın! Düşman kalemden çıkan ve son yarım asırlık bütün nesillere yayılan şu satırlara ve anlayışa bakınız. «-Abdülhamîd, efendiliği zamanında fevkalâde hasis olduğundan, Dolmabahçe Sarayı'na yerleşir yerleşmez, bunca gaile arasında en ziyade düşündüğü, Sarayın masraflarını azaltmak oldu.»
Cennet Mekan Sultan Abdulhamid Han...
O günlerde dünyaya gelen kızı ve kendi doğum günü... Haftasında da, Eyüb'de kılıç kuşanma merasimi... Son sırma işlemeli eyer, gümüş ve altın takımlarla süslü, süt beyaz bir arap kısrağına binmiş, tığ gibi, otuzbeşlik genç pâdişâh... Sırtında koyu lâcivert, gayet sade bir elbise, göğsünde babası ve amcasının nişanları, elleri beyaz eldivenli, mahcup bir azamet, fakat çarpıcı bir heybetle ilerliyor. Her tarafı gören gözleri, hicap ve tevâzuundan, atının ayaklarına doğru yere mıhlı... Başta ancak lagar hayvanlar üzerinde ve seyis yedeğinde kendisine ayak uydurabilen inkılâpçı Tanzimat Paşaları, ilmiye ve mülkiye erkânı... Taraf taraf, halk için sıralar ve sefirlere mahsus çadırlar... Kaynaşan bir kalabalık ve gökleri tutan bir ses: - Pâdişâhım çok yaşa! Hünkâr, tam sefir çadırlarının önüne, en kıdemlileri İngiltere elçisi (Sör Henri Elyot)un hizasına geldiği zaman bir hareket... Paşalardan biri, İngiliz Sait Paşa dikkatle kılıç alayını süzen sefirin karşısına dikiliyor ve şâhâne selâm ve iltifatı bildiriyor. Sefir bu incelikten şaşkın, yüzü kıpkırmızı ve gözleri Pâdişahda... Gözlerinde o an gizli bir alay tutuşan İkinci Abdülhamîd, sanki İngiltere sefirine şunu demek istiyor: -Şu gördüğünüz renk renk tezat içindeki kılıç alayının Sultanı, size selâm ederken hissettirmek ister ki, o, sizce bilinen oyuncak hükümdarlardan olmayacaktır!
Protokol 7'den Alıntı
Avrupa’daki Hıristiyan devletleri kontrolümüz altında tutmak için bazen biri veya bir kaçına terörle saldırabiliriz. Bu ülkelerin hepsinin bir araya gelerek karşımıza çıkmaları halinde ise Amerika, Çin veya Japonya’yı bunlara karşı kullanmalıyız.
Protokol 7’den Alıntı
“Bize karşı çıkan devletleri komşularıyla birbirine düşürecek durumda olmalıyız. Ancak eğer karşı çıkan devlet ve komşuları birlik olarak bize karşı çıkarlarsa o zaman da dünya savaşı çıkaracak güçte olmalıyız."
141 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.