Mavinin sadece denizi anımsattığı yerlerden geliyorum
Mevsimler kendinde değil bu aralar
Denize yakarışlarım işte bu yüzden
Kırgın bana biliyorum
Sahile davet etmek istedim onu sisli yalnızlıklarımda
O yüzden bekledim kıyıda tek başıma
O yüzden ayrılmıyorum ordan
Farkettim ki yokum artık aynalarda
Deniz çare göster bana
Masmavi dalgalarınla çarp suratıma
Ama toprağın kokusunu da unutma
Taşı onu can damarlarıma
Bak yine gidiyor işte dalgaların
Kaçmıyor ama
Usul usul uzaklaşıyor benden
Bu duyguyu biliyorum aslında
Gezdirirken parmaklarımı saçlarında
Ayrılan her tel saçının içime işlediği duygu bu
Farkındayım artık
Denizden uzak mavi bana
Anlam kazanmış tek renk bu dünyada
Papatya kokulu saçların benimle oldukça
Önce suskunluk sarar doğanın bedenini. Yeşile çalan gözlerin elaya dönüştüğü mevsimdir Eylül. Altın kızılıyla sarının bin bir tonuna açılmış kocaman bir kucaktır. Üzümdür, bağbozumu dur. Solgun sesiyle bahçelerde gezinen yaprak ve toprak kokusudur. Sevgiliye hasrettir. Hasrete yapılan yolculuktur. Eksik gülümseyişlerdeki masumiyettir. Masumiyet kılığında gelen acıdır. Davetkardır, hüznün ve umudun içine çeker insanı. Temkinlidir Eylül,olmayacak vaatlerle gönülleri oyalayıp sonrasında mahcup olmak istemez. Sarının griye dönüşmeye meylettiği uçuk benizli ufuk çizgisine küçük sevinç pıtırtışarı katar bazen, kırık dökük müjdeler verir. Hoyrattı zaman. Kadın erkek, genç ihtiyar, önüne kattığı hiç kimseye ayrıcalık tanımadan, ardı sıra sürüklenmeye mecbur kılıyordu herkesi...
BAYILDIM