Ama insan sadece kaştan, gözden, gövdeden mi ibaret? Ayna dediğin, taşı toprağı, evi sokağı da gösteriyor. Mühim olan bu vücudun içini görebilmek. Kalbin aynasında ne var, ona ulaşabilmek.
İnsan şahittir. Niçin? "Dünyaya gelmeden önce yaşanılmış olan kemâli hatırlamaktadır da onun için." Ruhlar, bedenlerden önce yaratılmışlardır. Allah, ♡ "Daha ete kemiğe bürünmeden, ruhlar âleminde iken onlara sordu: "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?" Cevap verdiler: "Evet" , (Â'râf, 172.) "Böylece ruhlar, daha doğmadan Allah'ı tanıdılar ve O'na bağlılık yemini ettiler. Bu yüzden sûfiler; Allah'a karşı duyulan özlemin onu daha önce tanımış olmaktan; musikiyi sevmenin, ruhlar âleminde duyulmuş şeyleri hatırlatmasından; güzelliği sevmenin de Allah'ı görmüş ve onun güzelliğine şahit olmuş olmaktan kaynaklandığını söylerler." "İslâm'da ruhlar bedenden önce vardır, o yüzden de ruhlar (geçmişi) hatırlarlar", işte şahitlik kavramı budur.
Mimar Sinan'ın asıl ideali İslam'ın sadeliği ve tevazuu olsa da, inşa ettiği eserlerde mükemmeli hedeflemekten vazgeçmemiştir. Şatafat ve gösterişten uzak bir hayat sürüp kendini âciz bir kul olarak görmüş ancak estetik ve geometrik yönden hayranlık uyandıran yapılar inşa etmiştir. Çünkü bir Müslüman'ın böyle yaşayacağından söz eder büyük usta.
Mimar Sinan felsefesinin bir diğer öne çıkan özelliği ise insanın bu dünyada misafir olduğu inancıdır. Elleri boş geldiği dünyadan yine boş ayrılacağını bilse de, biriktirme isteğiyle yanıp tutuşuyor insan. Maddenin zehri vücuda ne kadar çok zerk olursa, dünyevi bağımlılıklardan kurtulmak da o derece zorlaşacaktır. En yararsız görünen böceği bile öldürmeye kıyamayacak kadar yüksek bir vicdan, hayallerine kulak verecek kadar erdemli bir yalnızlık ve her şeyin geçici olduğunu görebilecek kadar gelişmiş bir zihindir bütün ihtiyacımız.