Tu semper manebis mea primula...
Bir gün baksam ki gelmişsin...
Mısıra sultanı kuyudan gelir…
Karanlık etrafını sardığında, kendine kalbindeki ışığı hatırlat…
Yanımda olmadığın günler, geleceğin güne hazırlıyor beni. Yokluğuna böyle dayanabiliyorum. Karanlıklar içinde her dakika gözlerinin aydınlık bakışlarıyla doluyor içim…
Varsın bu yokluklar, bu çaresizlikler biraz daha bastırsın. Nasıl olsa güneş hiç batmamacasına doğacak bir gün. Er geç aramızdaki kalın duvarlar yıkılacak...
İçimde bir sokak var
Seninle yürümediğim
Bir yolculuk var
Seninle daha gitmediğim
Gündüzler ve geceler var
Seninle daha geçirmediğim
Aşk sözleri var
Sana daha anlatmadığım…
Baştan başa bir kor yığını halindeyim. Bir günün yirmi dört saatinde seni özlemek, seni beklemek böylesine yanmaktan başka neye benzeyebilirdi?
Bütün düşüncelerim senden geliyor, hayallerim sana doğru koşuyor görmüyor musun?
Benim yolculuğumda senden vazgeçmek hiç olmadı. Zaman zaman yorgun düştüm bir banka oturup bir kitap okuyarak seni bekledim ama senden hiç vazgeçmedim.
Belki güneş bir gün ikimiz için doğar
Belki korkuları hayallerimiz boğar
O masal günü gelinceye kadar
Susuyorum, susuyorum…
Susadıkça yüzün düşer aklıma
Korkar oldum düşlemekten
Adını anarım çoğalır sesim
Konuşmaktan, düşünmekten, özlemekten…
Gel bak bir elimde gökyüzü var hala
Ötekinde kayıp giden yıldızlar
Korkularda benim umutlarda
Beni bırakma
Beni bırakma…
Bir zaman erişilmezdin benim için, şimdi vazgeçilmezsin. Bugün olduğu gibi yarın da varlığın yaşantımın tek varlığı olacak. Senden aldığım güçle bütün engelleri yıkacağım senin için…
Yandı birden korkuyla gözlerine uçan kuş
Bulutlar aynalara seni sordu ıraktan
Deniz sanki isyankâr bir rüyada boğulmuş
Nehirlar aktı sana; ben uzaktan uzaktan…