Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

gfg

Liberal için sosyal hayatın ilkesi hürriyettir. Saint-Simon'a göre, hürriyet ne sosyal düzenin gerçek temelidir ne de kolektif faaliyetin gayesi. "İnsanlar hür olmak için bir araya gelmez", cenk etmek veya üretmek için bir araya gelir. Bu ihtiyaçlara göre kurulan modern toplumda, endüstri organizasyonu, sosyal hayatın gerçek temelidir.
Reklam
Tutalım ki Fransa bir anda en büyük elli fizikçisini, elli fizyolojistini, elli mühendisini, elli şairini, elli fabrikatörünü, elli bankacısını... kaybetti. Ne olur? Bu üç bin üreticinin kaybı Fransa'yı cansız bir bedene çevirir. Şimdi de hükümdarın bey kardeşini, tüm kral ailesini, saray nazırlarını, mabeyincileri, sandalyeli, sandalyesiz bakanları, müsteşarların hepsini, en zenginlerinden on bin toprak ağasını... yani kibar bir hayat süren on bin kodamanı kaybettik diyelim. Üzülürdük şüphesiz ama, iyi kalpli olduğumuz için üzülürdük. Fransa'nın yaşayışında ne değişirdi? Hiç. Boşalan yerleri yüzbinlerce insan hemen doldurabilirdi. Demek bizi eşek arıları yönetiyor, demek tepetaklak bir düzen bu...(1832)
İlk eserini 1802'de yayımladı: Cenevre'de Oturan Birinin Çağdaşlarına Mektupları. Yıkılan kilisenin yerine yeni bir mabet kurmak istiyordu: bir bilgi, bir sevgi, bir inanç mabedi. Teolojiden boşalan tahta ilmi oturtuyordu. Newton'un mezarı başında bir yardım defteri açılacak, her millet katılacaktı bu yardıma; herkes gönlünden kopanı verecek, toplanan para en çok oy alan adaylar arasında pay edilecekti: üç matematikçi, üç fizikçi, üç fizyolojist, üç edebiyatçı, üç ressam, üç müzisyen.. dünyayı bu yirmi bir kişilik divan yönetecekti.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eşitlik
1789 Kasım'ında kendisini(Saint-Simon) seçim kurulu başkanı seçen köylülere şöyle der: "İltifatınıza teşekkür ederim. Yalnız bir üzüntüm var: Acaba beni sırf efendiniz olduğum için mi seçtiniz? Artık efendi yok beyler, burada hepimiz eşitiz. Herhangi bir yanlışlığa meydan vermemek için huzurunuzda kont unvanından ebediyen feraget ediyorum. Vatandaş olmak, kont olmaktan çok daha şerefli."
Bağlılık
Kafatasınızın içinde birkaç santimetre küp dışında, hiçbir şey sizin değildi.
Reklam
... Parti'nin varlığını sürdürmesi, Düşünce Polisi'nden bile çok, sorgusuz sualsiz inanan, körü körüne bağlanan böylelerine bağlıydı.
Düşünce polisi onu nasıl olsa yakalayacaktı. Hiçbir şey yazmamış olsa bile, tüm öteki suçları da içeren temel suçu işlemişti. Buna düşüncesuçu diyorlardı. Düşüncesuçu sonsuza dek gizlenebilecek bir şey değildi. Onları bir süre, hatta yıllarca atlatabilirdiniz, ama eninde sonunda ensenize yapışırlardı.
Güveniyoruz ve Cesaretliyiz
Savaşın bağrış çağrısı arasında söylenen, açık seçik anlaşılmamakla birlikte sırf söylenmiş olduğu için güven veren, yüreklere cesaret salan sözlerdi bunlar.
En korkunçları Sevgi Bakanlığı'ydı. Tek bir pencereleri bile yoktu.
Uzaktan, İstanbul'dan uğultular geliyor, kızıl kanatlı yırtıcı kuş Menekşenin üstünde, göğsünü esen yele verip kanatlarını germiş süzülüyor, önümde İstanbul şehrinin acımasızlığının, yitmişliğinin, kendi kendini, insanlığını unutmuşluğunun, çok şeyler yitirmişliğinin bir anıtı, yüzlerce kuş başından dikilmiş bir anıtı duruyordu.
Reklam
Kehanet bir soytarılıktır, ama aptallıkları etkilemekte güzel güzel kullanılabilir.
Kendine Güvenen İnsanlar
Arada bir kendisiyle alay edip etmediğimden emin olmak istediğini seziyordum; kendine güvenemeyen bütün zayıf insanlar gibi benden onay beklemeye başlamıştı; küçük gündelik konularda benim düşüncemi daha çok soruyordu: Kıyafeti yerinde miydi, birisine verdiği cevap iyi miydi, el yazısını güzel buluyor muydum, ne düşünüyordum?
... ".....Çirkin olan insanlığın en üst kabuğudur. Adam olan hem kendi kabuğunu, hem insanlığın kabuğunu durmadan soymaya çalışır. Soydukça ortalık aydınlanır, soydukça." "Dur, Mahmud dur." "Durmam," diye bağırdı, "İnsanlara söz ettirmem. Olmaz. Bir yerlerde bir şeyler kalmıştır. Durmam, vardır. Parlıyordur. Biz onu bulamıyorsak gücümüz yoktur. O parlak ışığı göremiyorsak, gözümüz içimizin karanlığındadır."
...Şimdiki insanlara vız geliyor kafeslerde küçücük kuşların ölmesi. Kiliselere, havralara artık uğrayan kalmadı, pazardan pazara, o da bir kaç kişi, ölümden ölüme, o da bir kaç kişi. Camilerden çıkan çember sakallı, başları inadiyeli korkunç öfkeli yüzleriyle diş gıcırdatanları, bu güzelim Süleymaniyenin güler yüzüne hiç yakışmayan asık, ölüm suratlılar mı acıyacak kafesteki küçücük kuşlara da, azat buzat eyleyecekler...Heheey, vay anam vay! Belki Eyüpte, Eyübün fakir fıkarasında kaldı azıcık acıma... Bir de Taksimde... ...
1.885 öğeden 1.831 ile 1.845 arasındakiler gösteriliyor.