Ayrılık ne biliyormusun?
Ne araya yolların girmesi,
ne yıldız kayması gecede,
ne güz, ne ceplerde tren tarifesi,
ne de Turna katarı gökte.
Însanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık
ipi kopmuş boncuklar gibi
yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardından dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak
ayrılık.
Sevmiyeceksin beni...Biliyorum
Bu şehri bana dar edeceksin. ..
Çünkü anladın ;sevgimden tanıdın beni .
O yanık, o hasta bakışımdan...
Uçuruma atlar gibi sevdalanışımdan ...
Sevmek deyince,
Hemen ardından,
Ölüm ,dememden anladın. ..
Din için ölmek palavra. Sadece bizi korkutmak için palavra atıyorlar. İrlanda uğruna ölmek de palavra .Artık kimse hiçbir şey uğruna ölmüyor .Yeteri kadar insan ölmüş .Ben ne İrlanda uğruna ne de din uğruna ölürüm doğrusu .Belki, annem için ölebilirim.
Okuduğun kitabın gerçek hayattan esinlendiğini bilmek insanı mutlu eder. Bu yüzden biyografilere bir ayrı düşkünlüğüm var.
İrlanda asıllı, Amerikalı öğretmen ve Pulitzer ödüllü yazar. McCourt'ı tüm dünyaya tanıtan eseri Angela'nın Külleri'dir.
Frank McCourt'un bu anı kitabının ilk cümlesi şöyledir: "Geriye bakıp çocukluğumu
Herşey seninle güzel yolda yürümek bile
Olmayacak düşlerin peşinde koşmak bile
Herşey seninle güzel bu toprak taş bile
İçimdeki bu korku gözümdeki yaş bile
Beklenmedik bir anda ayrılık gelip çatsa
Seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana
Herşey seninle güzel duyduğum bu ses bile
Yalnız içtiğim su değil aldığım nefes bile
Herşey seninle güzel bu yağmur bu kar bile
Yüzümdeki gözyaşının izleri onlar bile.
Mutlu olmamız için her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu kesinlikle bildigim tek şey, on-on iki yıldır yaktığım kitaplardı.