Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Pergen Han

Ortaçağ'ın en dayatmacı uygulamaları orta­ dan kalkmıştı gerçi, ama birçok işçi yarı-dayatmacı politikalar al­tında, çok ağır şartlarda çalışıyordu. 1351 İşçi Yasası yürürlükten ancak 1863'te kaldırıldı. 1562-1563 yıllarında yürürlüğe konulan Zanaatkarlar Yasası da benzer şekilde zorunlu hizmeti mecburi kı­lıyor ve işçilerin sözleşme süreleri bitmeden işverenlerinin yanın­dan ayrılmalarını yasaklıyordu. Üstelik bu yasa işçileri dava etmek için hala kullanılıyordu. İşçilerin sözleşme ihlalini yasaklayan revize edilmiş bir Efendi ve Hizmetli Yasası (Master and Servant Act), 1823 ve 1867 yıllarında parlamento tarafından benimsendi. 1858 ile 1867 arasında bu yasalar uyarınca işçilere on bin dava açıldı. Bu davalar­ da genelde ilk adım olarak, hakkında şikayet bulunan işçi tutukla­nırdı. Bu yasalar 1875'te hepten yürürlükten kaldırıldıkları güne dek, sendika örgütlenmesine karşı da sık sık kullanılmıştır. .
Reklam
1600'lerin başından itibaren reel ücretler yavaş yavaş yükselmeye başladı. Bu da köylülerin daha iyi beslenmesini ve kısmen daha sağlıklı hayatlar sürmelerini sağladı. Nüfus arttıkça, tarım ürünlerine olan talep de arttı. Yüksek ta­rım hasılatı, ulusal politika tartışmalarının konusu haline geldi. İn­giliz kırsal ekonomisinin bazı
Tahminlere göre, av­ cı-toplayıcılar günde yaklaşık beş saat çalışıyor, çok çeşitli bitki ve bolca etle besleniyor ve sağlıklı yaşamlar sürüyorlardı. Doğumda beklenen yaşam süreleri 21 ile 37 yıl arasındaydı. Bebek ölüm oran­ ları yüksek olsa da, kırk beş yaşına ulaşanların 14 ila 20 yıl daha ya­ şamaları beklenebilirdi. Yerleşik hayata geçen tahıl yetiştiricileri ise bunun muhtemelen iki katı, yani günde on saatten fazla çalışıyordu. Özellikle tahıllar ana ürün haline geldikten sonra işler daha da zor hale geldi. Diyet­ lerinin kötüye gittiğini gösteren çok sayıda kanıt vardır. Çiftçiler av­ cı-toplayıcılardan ortalama 10-12 santimetre daha kısaydı, kemikleri daha fazla hasar görmüştü ve dişleri çok daha problemliydi. Bulaşıcı hastalıklar da çiftçilerde daha fazlaydı ve avcı-toplayıcı kuzenlerinle oranla daha genç yaşta ölüyorlardı. Tahminlere göre, doğum anında beklenen yaşam süreleri yaklaşık 19 yıldı. Tam zamanlı çiftçilik özellikle kadınlar için zordu. O dönemde tahıl öğütme işinin ne kadar zor olduğu, iskeletlerindeki eklem ilti­ habı izlerinden anlaşılabiliyor. Doğum oranları da çiftçiler arasında çok daha yüksekti ve bu toplumlar zamanla belirgin biçimde erkek egemen hale geldiler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Or­taçağ toplumu genelde "üç sınıflı toplum" olarak tanımlanır: Hük­medenler, dua edenler ve emekçiler. Dua edenlerin en önemli rolü, emekçileri bu hiyerarşiye razı etmekti.
Gıda fazlasının bir kısmı yeni filizlenen şehir merkezlerine gitti. Buraların nüfusu 1100' de 200 binden 1300' de bir milyona çıktı. Kır­ sal kesimlerin tersine, şehirlerdeki yaşam koşulları iyiye gitmiş gibi görünüyor. Artık lüks mallar da dahil olmak üzere şehirlilerde sa­tışa sunulan mal çeşitliliği artmıştı. Bu eğilim Londra' da
Reklam
Baskı gücüyle kontrol edilmektense ikna gücüyle kontrol edilmek çok daha iyi diye düşünebilirsiniz. Pek çok açıdan haklı da olursu­nuz. Fakat modern bağlamda ikna gücü de iki açıdan bir o kadar za­rarlıdır. Birincisi, ikna gücü olanlar, yaptıkları tercihlerin neticesinde acı çekenleri göz ardı etmeye kendilerini de ikna ederler (ne de olsa ikna edenleri tarih haklı çıkaracaktır ve yaptıkları şeyler kamunun iyiliğinedir). İkincisi, ikna gücüyle yaptırılan tercihlerin kötülüğü, şiddetle yaptırılan tercihlerinki kadar bariz değildir. Bu yüzden göz­den kaçırılmaları daha kolay, düzeltilmeleri daha zordur. Bu bir vizyon tuzağıdır. Bir vizyon bir kez baskın hale geldi mi, artık onun prangalarından kurtulmak çok zordur, çünkü insanlar onun öğretilerine inanmışlardır. Vizyon insanlara aşırı bir özgüven pompaladığında ve ödettiği bedeller konusunda kitleleri körleştirdi­ğinde, işler çok daha kötü bir hal alır.
Sosyal güce sahip olanlar, asıl önemli olanın kendi fikirleri (ve çoğu zaman kendi çıkarları) olduğuna kendilerini inandırır, diğer fikirleri göz ardı etmek için maze­retler uydururlar. Örneğin Lesseps'in Mısırlı işçilerin zorla çalıştı­ rılmasını haklı çıkarma konusunda veya Panama' da binlerce insan sıtma ve sarıhummadan ölürken
İngiliz tarihçi ve siyasetçi Lord Acton'ın 1887' de söylediği meşhur ifadesiyle: Güç insanı yozlaştırır. Mutlak güç mutlak yozlaştırır. Büyük insanların neredeyse istisnasız hepsi kötü insanlardır. Yetkilerini değil de sırf nüfuzlarını kullandıklarında bile bu böyledir, ki bir de yetkilerinin verdiği yozlaşma meylini veya katiyetini eklerseniz, bu iyice kaçınılmaz hale gelir. Bir makamın makam sahibini kutsallaş­tırmasından daha büyük sapkınlık yoktur. Lord Acton bunları Canterbury başpiskoposuyla krallar ve papa­lar hakkında tartışırken söylemişti. Fakat tarihten olsun, günümüz­ den olsun, tüm gücü elinde toplayıp da yoldan tümüyle çıkmış hü­kümdarlardan konu açılınca, örnek bulmakta sıkıntı çekmeyiz.
Teknoloji salt doğa üstünde kontrol sağlamaz, insanlar üstünde de kontrol sağlar. Bu gerçeği "teknolojik değişimler bazılarına daha çok yarar" şeklinde ifade edersek yine basite indirgemiş oluruz. Daha doğrusu, üretimin farklı organizasyon biçimleri kimini zenginleştirip güçlendirirken, kimini fakirleştirip güçsüzleştirir. Farklı
İşçi başı üretim ile marjinal üretkenlik arasındaki ayrımı daha net anlayabilmek için sıkça verilen bir örneğe bakalım: "Gelecekte bir fabrikada iki çalışan olacak: bir adam ve bir köpek. Adamın işi kö­peği beslemek olacak; köpeğin görevi de adamın makinelere dokunmasını engellemek." Bu hayali fabrikada otomatik çalışan makineler çok yüksek bir üretim yapabilir. Ortalama üretim de -yani toplam üretim bölü çalışan insan (bir kişi) adedi- çok yüksek olur. Gelgele­lim, marjinal üretkenlik sıfır olur. Çünkü adamın tek görevi köpeği beslemektir. Dolayısıyla adamı ve köpeği işten atsak üretimde hiç­ bir azalma olmaz. Bu fabrikaya daha da gelişmiş makineler koysak, üretim daha da artar; haliyle işçi başı üretim de artar. Fakat fabrika­ nın böyle bir durumda daha çok işçi ve daha çok köpek işe almasını veya çalıştırdığı tek işçinin maaşına zam yapmasını beklemeyiz. Bu örnek epey fantastik olsa da gerçekte yaşanan bir durumu anlatması açısından önemlidir
Reklam
Birçok erken dönem tarım toplumunda, köylüler toprağa ka­nunen bağlıydı: Toprağı terk edemezlerdi ve başka yerde çalışmaları yasaktı. 18. yüzyıl İngiltere' sinde bile işçilerin başka iş aramaları ya­saktı. Daha iyi bir işe girmeye çalışırlarsa çoğu zaman hapse atılırlar­dı. Tek alternatifiniz hapis olduğunda, işverenlerden eli açık davra­narak yüksek maaş teklifleri yapmalarını beklememek gerekir. Tarih bu konuda sayısız örnekle doludur. Ortaçağ Avrupası'nda gerek değirmenler gerek nöbetleşe ekim yöntemleri gerekse atların daha çok kullanılmaya başlanmasıyla tarım hasılatı artmıştı. An­cak köylülerin yaşam standartlarında neredeyse hiçbir iyileşme ol­madı. Ekstra mahsulün büyük bölümü küçük bir azınlığa yaradı. Büyük bir kısmı ise o dönemde yaşanan inşaat patlaması sırasında Avrupa'nın dört bir köşesine dikilen heybetli katedrallerin inşasına akıtıldı. Benzer şekilde, 1700'lerde Britanya' da fabrikaların ve sanayi makinelerinin yayılmaya başladığı dönemde, bu gelişmeler ilk za­manlarda maaşlara yansımadı. Hatta işçilerin yaşam standartlarını ve koşullarını geriye götürdüğü nice örnek vardır.
Ne var ki otomasyonun yol açtığı üretkenlik artışı düşük oldu­ ğunda, yarattığı yeni işler de az olur. Örneğin marketlere ko­nulan kasiyersiz kasalar ile daha az kasiyere ihtiyaç oldu çünkü bu sistemle ürünleri tarama işi işçilerden müşterilere devrolundu. Fakat bu değişiklik, yeni istihdam oluşumunu tetikleyecek bir üretkenlik artışına yol açmadı. Ürünlerde büyük bir ucuzlama olmadı; market ürünlerinin üretiminde bir artış olmadı ve alışveriş yapanların hayat tarzlarında da bir değişiklik yaratmadı. Yeni teknolojilerin amacı Jeremy Bentham'ın panoptikonunda ol­duğu gibi çalışanları gözetlemek olduğunda, durum çalışanlar için daha da can sıkıcı bir hal alır. İşçilerin daha iyi gözetlenmesi, üret­kenlikte belki bazı küçük artışlar sağlayabilir, ama asıl işlevi, işçileri daha fazla efor harcamaya zorlamak, hatta bazen maaşlarını düşür­mektir.
Yeni makineler, işçileri birer dişliye dönüştürmüştü. 1835 Ni­san'ında bir başka dokumacı, bir meclis komitesine verdiği ifadede bunu şöyle dile getirmişti: Eğer insan emeğinin yerini alsın diye yeni makineler icat ede­ceklerse, makineleri çalıştırmak için de demir çocuklar bulsunlar o zaman.
Pergen Han
Bir kitabı okumaya başladı
İktidar ve Teknoloji
İktidar ve TeknolojiDaron Acemoğlu
8.6/10 · 39 okunma
Gandi bir sözünde;"Yasalar insan onurunu korumuyorsa, yasa değil, kafaya inmeye hazır bir tokmaktır." der
Sayfa 119Kitabı okudu
237 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.