Sonbahar, fanilik karnavalı ortasındaki mevsim. Güllerin kızartısı artık hastalıklıdır, kansız toprağın üstünde harikulade ve aldatıcı bir pembelik. Uykunun eşiğindeki bu evren ortasında kendimi ölüm yolcusu, hurda ezil bir hayvan olarak görüyordum.
Ne ki hepsinin ortasında Güneş durur. Zaten kim bu son derece güzel tapınaktaki bu ışık kaynağını bütünü eşit biçimde aydınlatabileceği bu yerden başka ya da daha iyi bir yere koyabilir ki? Kimileri ona yerinde olarak evrenin ışığı, kimileri evrenin aklı, kimileri ise evrenin yöneticisi adını veriyor. Trismegistos ona görülebilir tanrı; Sophokles'im Elektra'sı "her şeyi gören" diyor. Güneş sanki bir kral tahtında oturur gibi çevresinde dolaşan yıldız ailesini yönetiyor. Yeryüzü de Ay-Bakanı ile onu hiç mi hiç aldatmıyor. Aristoteles'in Canlılar Üzerine'de dediği gibi, Ay'ın Yeryüzü ile çok büyük bir akrabalığı var.
Daha çok doğanın işleyişini izlemek gerekir; doğa gereksiz ya da yararsız bir şey üretmekten özellikle kaçındığı gibi, çoğunlukla tek bir nesneyi pek çok etkiyle donatır.