Kürba

Kürba
@Rafael5760
burda öylesine geziorummm
14 Şubat
23 okur puanı
Eylül 2022 tarihinde katıldı
Hayvanların uçanından kaçanına, insanların en en aptalina, hepsi benden korkar, bana saygı duyar, beni severdi. Hayvanların duygularından emindim, çünkü yalan söyle yemeyecek kadar saftılar. Ama insan denen o ölümlü mahluk, her türlü belanın, her türlü melanetin kaynağıydı. Kahramanina da, hainine de, cesuruna da, korkağına da, yaratıcısına da, yıkıcısına da, asla güvenilmezdi. Birbirlerine yaptıklan kötülükler yetmezmiş gibi, kurdundan kuzusuna, çiçeğinden ağacına her türlü canlıya zarar vermekten çekinmezlerdi. Ne çekinmesi, bu kötülükten zevk alırlardı. Onlarla uğraştığım kadar ne titanlarla ne devlerle ne de tanrılarla uğraştım.
Sayfa 164Kitabı okudu
Reklam
Kadınların genel olarak çok sakin olması beklenir ama kadınlar da erkeklerle aynı şeyleri hisseder; onların da kardeşleri gibi duyularını çalıştırmaya, çabalarını ortaya koyabilecekleri bir alana ihtiyaçları vardır; fazla katı kısıtlamalar, fazla tekdüze bir durağanlık karşısında onlar da erkekler gibi acı çekerler; daha imtiyazlı olan bu kardeşlerinin onlara sütlaç yapıp çorap örmekle, piyano çalıp çanta işlemekle yetinmeleri gerektiğini söylemesi bağnazlıktır. Cinsiyetleri yüzünden âdetten sayılmayanı yapmak istedikleri, öğrenmek istedikleri için ayıplanmaları, tiye alınmaları düşüncesizliktir.
Nasıl da düştük! Düştük hatalı kurallar yüzünden, Budalayız, tabiat itibariyle değil ama eğitimsizlikten; Zihnimizi geliştirmekten mahrum bırakıldık, Beklentilere göre tasarlanmış yavan bir kılıfa tıkıldık; Aramızdan biri diğerlerinin üstüne çıkarsa da, Daha canlı bir hayal gücü veya yoğun bir ihtirasla, Karşı güçler yine kudretli bir şekilde ortaya çıkıyor, Ve serpilme ümitleri korkulara yenik düşüyor. İnsan ırkı onun için ikiye ayrılmış. Erkekler "karşı güçler"; erkeklerden nefret ediliyor ve korkulu yor çünkü onu yapmak istediği şeyden, yani yazmaktan alıkoyma gücüne sahipler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
kadının 19. yüzyılda bile sanatçı olmaya teşvik edilmediği gayet aşikâr. Aksine hiçe sayılmış, hakarete uğramış, azarlanmış ve tembihlere maruz kalmış. Kâh karşı çıkma kâh aksini kanıtlama gerekliliği zihnini yorup yaşama sevincini tüketmiş olmalı. İşte bu noktada yine, kadının hareketlerine derinden tesir eden o son derece ilginç ve ne olduğu belirsiz eril kompleksle karşılaşıyoruz, kadının değersiz olmasından ziyade erkeğin üstün olmasına dair o köklü arzuyla; nereye baksanız bu arzu yüzünden erkeğin sanatın önünde bir engel olmakla kalmayıp siyasetin de yoluna barikatlar ördüğünü görüyorsunuz, hem de kadının girişimlerinin erkek için neredeyse hiç risk teşkil etmemesine, ricacının son derece mütevazı ve özverili olmasına rağmen.
Ama kadınların durumunda, diye düşündüm boş raflara bakarak, tüm bu güçlükler katbekat korkunçtu. Her şeyden önce, ailesi olağanüstü zengin yahut soylu değilse ta 19. yüzyılın başına kadar bile kendine ait bir odası,hele ki sakin ve ses geçirmeyen bir odasinin olması mümkün değildi.Tutari babasinin iyi niyetine bağlı olan cep harçlığı sadece giysi almasına yetiyordu; Keats, Tennyson ya da Carlyle gibi yoksul adamların bile avuntu bulduğu rahatlıklardan; bir yürüyüş turuna katılmaktan, Fransa'ya kısa bir yolculuk yapmaktan acizdi; döküntü bile olsa insanı ailesinin talepleriyle zorbalıklarından koruyan ayrı bir evden mahrumdu. Bu maddi güçlükler çok büyüktü ama maddi olmayanlar daha da kötüydü. Keats'in, Flaubert'in, diğer yetenekli erkeklerin dayanmakta zorlandığı kayıtsızlık kadının durumunda kayıtsızlık değil, düşmanlıktı. Dünya kadına, erkeğe dediği gibi, İstersen yaz, benim için hiçbir önemi yok, demiyordu. Dünya kadina kahkahayı basarak, Yazmak mı? Sen yazsan ne olur ki? diyordu.
Reklam
Reklam
165 öğeden 136 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.