Asla bitmeyen bir yolculuktu bu, bir bardak suyun bir başka bardaktakine benzediği gibi birbirine benzeyen adamlarca tekrar tekrar başlanan bir yolculuk. Rengi anlaşılamayan yüzleri, sandaletlerden dışarı taşan ayrık parmaklarıyla koca koca ayakları, seyrek saçları, zayıf ama dirençli bedenleriyle bu adamlar hep birbirinin aynıydı. Yorgun yüzlerinden güzelliğin esamesi okunmayan kadınlar hep birbirinin aynıydı. Umutsuz hayatlarıyla Caatinga çölünü doldururlardı; acı dolu haykırışlarıyla, kendileri geçer geçmez dikenlerin kapatacağı patikalar aça aça ilerlerlerdi.
Ozan Hiba’yı duymuşçasına ona acıyarak ve istekle baktı, dizelerini keserek doğaçlama iki dize söyledi:
‘Aşk, bir kuyunun kıyısında susuzluktur.
Aşk çiçektir, meyve değil.’
‘Akıllı olman için dua etmiyorum. Akıllı olursan aklını güçlülerin hizmetine verirsin. Talihli olmanı istiyorum ki akıllı insanlar sana hizmet etsinler.’