İnsanın yürürken, dururken, bir bankta oturur, bir başkasına gözü takılırken. Su içerken, yemek yerken, bir otobüsün penceresinden geçit töreni yapan ağaçları sayarken ve daha binlerce günlük işi ya da ölmek veya yaşamak gibi önemli işleri, sevmek gibi zorunlu işleri yaparken düşündüklerini bir oda gibi varsayalım. Bunları düşünürken hissettikleri başka bir oda olsun. Gördükleri, duydukları, tattıkları, dokunup, soludukları; çeşnili yemeklerin piştiği bir mutfak olsun. Unutmak isteyip içine attıkları, düşünmekten delicesine kaçtıkları, yaşamaktan korktuğundan hiç yanaşamadıkkarı şeyler de pis bir hela olsun.
İşte bu kitap bu odaları, mutfağı ve helayı bir arada tutan bir çatı gibi. Bu kitap bu ev gibi. Bu kitap bir insan gibi.
Yusuf Atılgan insanı anlatmış, insan zihninin üslubuyla. Bu üsluba alışmak zor fakat alışınca bırakmak imkansız.
Bence eşsiz..