Sevgil dostum, acımasız öğretmenim, şimdi bu satırları okuyabilseydin nasıl bulurdun acaba? İşte belki de ilk kez senin istediğin gibi biçim denemeleri yapmadan yazıyorum, kimseye özenmiyorum, kaba saba da olsa, hantal da görünse, arada bir saçmalasam da, hiçbir yazın değeri taşımasa da kendim anlatıyorum hikâyemi. Çünkü bu sefer bir derdim var ve onu anlatmam gerekiyor. Hani sen, her hikâye kendi biçimini bulur derdin ya, galiba öyle oluyor; anlattıkça roman -Tanrım, ne büyük bir kelime bu!- kendi biçimini oluşturuyor.
Bu adam fena halde korkuyor, işte neden kötü olduğunun açıklaması bu: İçindeki büyük korku! İşlediği cinayetler ömür boyu izleyecek onu, üzerine bir lanet gibi çökecek. Kurtulmak için geldiği bu uzak adada bile.
Bu adamların korktuğu tek şey soru. Soru sorulmasından ödleri kopuyor. Sorgulayanlar ise buna mecbur olduklarını hissederek, kendilerini yok etme pahasına direnişlerini sürdürüyorlar.