"Tüm henüz ölmeyenler, yani sen, ben, biz, o!.. yaşamaya ramak kala, ölümün arefesinde! Heyhat, uyandığım, yanisi uyandığın, her gün ölümün arefesi!"
Yalancı, yalancı, senvari sanan her dil yalancı! Kim, o gün ölümün arefesinde olan! Henüz güne uyanmadık yalancı! Uyuyoruz, yalancı, uyuyoruz! Mışıl mışıl uyurken, ayakta ölüyoruz, tabutumuz ayakta sonsuzluğa yatıveriyoruz! Dün, bugün, yarın yok yalancı! Her gün azar azar birimiz, yığın yığın hepimiz!.. Bilmem anlatabildim mi; uyurken!..yalancı!..ölmekteyiz!..yalancı!
Ve işte, heyhat! Olmaya yer oldururken olmak bilmeyenlerin oluşlarına çarpa çarpa en nihayet hiç olanlarla hiç olmamak namına biz pek de olamamışlar, orasından burasından sökük ipimizle olmaya ilmek dokurken cümbür cemaat düşüyoruz! Orada öyle boş boş düşeceğine düşüştekilerin yüzlerine bak, ey düşen! Sonra da hemen 'bakmaz olaydım' de! Zira ne surat o, ne suratlar! Turşuculara sirke satıyoruz heyhat, Tanrı'ya sirke satıyoruz. Mâlum; kullarının turşusunu kuracak. Ama eyvah! Şişen hava alıyor, sayın Tanrı, bilmem ki sen de görmekte misin?
Küflenen kulların düşüşte!
Yerde olanların düşüşü bu!
Hatta kuyusunu kazanların düşüşü!
Saltık dünya da kendi çapsızlığında çarpıklar tragedyasına işte böyle sahne, ey düşen, düşmekte olan, düşüyor olmakta olan! Perde 'ölü ayini'!
Davran, heyhat, davran! Sahne bitiyor! Perde kapanacak!
Hayır, ele el tutuşup eğilmeyeceğiz elbette!
Körlere şapka çıkaracağız!
Hayır, o tarafa değil bu tarafa doğru! Kör müsün?! Kör müyüz?!