Nila Wahdetti: Şimdi,kral bir sabah uyandı ve ülkeyi yeniden biçimlendirme-gerekirse bağırış çağırış- yeni ve daha aydınlık bir ulus yaratma tasarısını dünyaya ilan etti. Tanrı’nın yardımıyla!dedi. Artık peçe yoktu, örneğin. Afganistan’da bir kadının yıllarca burka giydiği için tutuklandığını düşünün, Mösyö Boustouler! Kralın karısı, Kraliçe Süreyya halkın karşısına yüzü açık bir şekilde çıkıyor? Oh la la. Soluğu kesilen mollaların ciğerlerinde biriken hava bin tane Hindenburg’u uçurmaya yeterdi. Bundan sonra çokeşlilik de yok, dedi! Bunu, bir cariye ordusu besleyen, dalga geçer gibi sahip oldukları çocukların çoğunu bir kez bile görmemiş olan kralların ülkesinde söylüyor! Bundan böyle, dedi, hiçbir erkek sizi evliliğe zorlayamayacak. Afganistan’ın cesur kadınları, artık başlık parası da yok, çocuk yaşta evlendirilmek de. Dahası da var: Hepiniz okula gideceksiniz.
Kitap üç bölümden oluşuyor ve...Evet,beğenmedim.
Spoiller vermeden kısa bilgiler geçeceğim.
İlk hikaye,kitabın adı olan “Ay Işığı Sokağı”. Ve ilk başlarda bile sorguladım. Her sayfa çevirdiğimde “ Gerçekten mi?” diye sordum. Ama sıkıcı anlamında kullanılan ifade. Ve en kötü kısım ne biliyor musunuz, YARIM BIRAKILMIŞ. Genelde sorun etmem pek ama, neyse. Öyle işte.
İkinci hikaye “Leman Gölü Olayı”. Ki bence en iyi hikaye buydu. Oldukça dramatik ve olması gerektiği gibi bitti. Dil yabancılığı çekme hissini bilirim, kitapta tekrar hissettim. Gerçekten üzücü.
Üçüncü hikaye “ Leporella”. Bununla ilgili ne hissetmeliyim bilmiyorum ama başlamadan önce hoş görünüyordu. Çünkü “ mozerella” gibi, değil mi? : D. Ama anakarakter ne istiyor asla anlayamıyorsunuz. Zaten düşünemeyen bir karakter. Öylece de bitti. Boş, bomboş.