Batı diyen insanların -çevremde- gittikçe bir ruh tembelliğine, düşünme tembelliği içine düştüğünü görüyorum. Orjinal düşünceden kaçmak ve kolayca haklı çıkmak için böyle oluyorlar sanki.
İnsanın hayatında, bence, kendini öyle yüksek ve parlak gördüğü anlar vardır ki -ya da bazı insanlar için, önemli kişiler olmasalar da vardır- düştüğü anda, böyle zamanların hayaliyle, bir prensin düşüşü kadar acıklı gelebilir ona bu ‘felaket’.
Bir yerde okumuştum; tiyatroda bütün olayların sahne dışında geçtiği, sahnede olanların sadece oyuncular tarafından nakledildiğini söylüyordu. Yani, hep bir şeyler oluyor bir yerlerde ve biz sadece duyuyoruz.
“Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı,
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum.
Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın,
Ben yaşamıyor gibi, yaşamıyor gibi yaşıyorum.
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum”.