Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Zeynep

Zeynep
@Zeynyld
Öğrenci
Lisans
59 okur puanı
Kasım 2020 tarihinde katıldı
Sizlere Asteroid B 612 ile ilgili bu ayrıntıları anlatıp onun numarasını veriyorsam, yetişkinler yüzündendir bu. Yetişkinler sayıları severler. Onlara yeni bir arkadaşınızdan söz ettiğinizde, asıl önemli olan konuları hiç sormazlar. Şu soruları asla duymazsınız: "Sesi nasıl? Hangi oyunları tercih ediyor? Kelebekleri biriktiriyor mu?" Bunların yerine, "Kaç yaşında?" diye sorarlar, "Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?" Sırf bu sorularla onu tanıdıklarını sanırlar. Yetişkinlere "Pencerelerinde sardunyaların, çatısında güvercinlerin olduğu, kırmızı Kiremitli, güzel bir ev gördüm." deseniz, bu evi gözlerinde canlandırmayı beceremezler. Onlara "Yüz bin liralık bir ev gördüm." demek gerek. İşte o zaman "Ne kadar güzelmiş!" diye haykırırlar.
Reklam
Türk gökbilimci buluşunu Uluslararası Gökbilim Kongresi'nde sergilemiş. Ne var ki giyim kuşamı yüzünden kimse ona inanmamış. Yetişkinler böyledir işte. Neyse ki bir Türk önder halkının Avrupalılar gibi giyinmesini yasayla zorunlu kılmış ve buna uymayanları ölüm cezası bekliyormuş da Asteroid B 612'nin tüm dünyaya tanıtılması mümkün olabilmiş. Gökbilimci, çok şık bir giysiyle, 1920 yılında sunumunu yeniden yapmış. Bu kez herkes onun görüşünü desteklemiş.
Yetişkinler hiçbir şeyi tek başlarına anlamıyorlar ve onlara durmadan açıklamalar yapmak çocuklar için yorucu oluyor.
Sayfa 8 - Turkuvaz KitapKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Şehirlerin silüeti onun hangi esasa, fikre, inanca, güce, medeniyet ve estetiğe mensup olduğunu ortaya koyar. Eski şehirler dünyanın her yerinde dinî düşüncenin, inancın silüetini taşırlar. Budistlerin pagodaları, mabetleri; Hıristiyanların katedral ve çan kuleleri, Müslümanların kubbe ve minareleri, paganların piramitleri...
Sayfa 118Kitabı okudu
Mağazalara şöyle bir göz atınca hâkim sermaye ve hâkim kültürün hegemonyasını görüyorsunuz. Türkçe ismi olan dükkân yok.
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Üçüncü problem özgüven eksikliği. Fikir üretmekte aciziz, özgün sözler söylemekten adeta korkuyoruz. Dördüncü problem hareket eksikliği. Özgün fikirlerimiz olmazsa da çok konuşuyor, az iş yapıyoruz. İş yapmak mesuliyet getiriyor. Bir bakıma mesuliyetten kaçınıyoruz. Mesuliyet bir isyan ahlâkı ister. Son problem dertsizlik. Milleti, insanlığı alâkadar eden "büyük meseleler" artık fertleri harekete geçirmiyor. İdealsiz hesapçılıkla iyi iş kotarabilir, fakat büyük organizasyonlar kuramayız!
Sayfa 108Kitabı okudu
İkinci problem hukuk. TIR sürücüsü sınır ötesinde niçin Türkiye'deki gibi davranamıyor? Çünkü ister komünist ister kapitalist olsun, o ülkelerde uyulması zorunlu hukuk kuralları var. Müeyyideler var. Kurallara uymayanlar vakit geçirilmeden cezalandırılır. Kaynağını hatırlamıyorum ama İlhanlılar dönemi İran şehirlerinin giriş/çıkışlarında üzerine insan (maketi?) asılı darağaçları olurmuş. Yani bu beldede yasalara uymazsanız, başınıza gelecek olan budur mânasına. Trafik işaretleri de Avrupa'da böyle algılanıyor. Park yapılmaması gereken yerde iki defa park eden arabanın sahibi önce doktor muayenesine gönderiliyor, sonra mahkemeye çıkarılıyor. Para cezası da cabası!
Sayfa 107Kitabı okudu
Ülkemiz için gerekli olduğuna inandığım bazı öncelikleri kısaca sıralayacağım. İlk problem, düzen. Diyelim ki Fransa'dan otomobille çıktık yola; Almanya, Avusturya, Macaristan, Bulgaristan filan üzerinden Türkiye'ye geliyoruz. Yol boyunca Türk TIRları görüyoruz; hiç 70 km'den fazla hız yapan yok. Kapıkule'yi geçiyoruz, aynı TIRlar bu sefer 120 km'nin altına inmiyor ve fırsat buldukça en sol şeritte seyrediyorlar. Modern medeniyet bir otomobil medeniyetidir ve düzenin ana simgesi trafiktir. Trafikte düzen sağlayamamış bir ülkenin, mesela siyasette düzen tutturması diye bir şey söz konusu olamaz.
Sayfa 107Kitabı okudu
Biz böyleyiz işte, ikinci el bir hayata evet demişiz. Varoluşçuluk, sürrealizm, bugün için postmodernizm hep öyle. Çıkara çıkara Türk Einstein'ını, Sivaslı Sindy'yi çıkarıyoruz. Gelişen bir şehrimizi "Doğu'nun Paris'i" ilan ediyoruz. Kendi varlığını, inancını, kültürünü, tarihini inkâr eden, redd-i miras edenin sonu budur. Güven duygusu bir kez sarsılmayagörsün, bir daha zor yakalanır. Adam seni sollamış, arada yüz yıllık açık var. Bu açık cep telefonu ile kapanmaz. Bir orijinal adamımız, bir fikrimiz, dünyaya bir teklifimiz var mı?"
"Tâ Fransız İhtilali'nden tut biz böyleyiz. Gözümüz Avrupa'da. Neden? Çünkü hâkim sermaye ve hâkim kültür orada. Osmanlı'nın dik başı ağır ağır eğildi. O gün bu gün dışa bağımlıyız. Hep ikinci el fikirleri kullanırız. İhtilalleri bile dış destek olmadan yapamayız. Taklit içimize işlemiş. Güya bu yolda alafranga olacağız. Pöh.
Reklam
Şair şöyle diyor : "Babalar paltolardır; gri, yeşil, lacivert Her pederin kendi yüreğine dert". Babaların paltoları kokusu ile hatırlanır. Çünkü çocuk babaya koştu mu, paltosunu içinde saklanır. Kimi tütün kokar, kimi yün.
İnsan bir şeyi gönülden isteyecek efendi, canla başla çalıştı mı aşılmayacak engel yok.
Umut sen ne renkli bir kuşsun. Umut sen ne sesli bir kuşsun. Umut seni gözünden öpüyorum.
"Öğretmen, aslında her biri saklı, potansiyel bir rezerv olan öğrencilerini açığa çıkaran bir maden mühendisi olmalı. Sınıfın en akıllı ve en yaramaz çocukları bilinir, diğer rezervler hep saklı kalır. İşte öğretmen asıl bu öğrencileri ortaya çıkaran olmalıdır!" Çok güzel bir benzetme: Toprağın altında gömülü, saklı maden rezervini ortaya çıkaran bir mühendis olmak!
Sayfa 12
Çölde vaha gibi bir durum oluşuyor! Karanlığı aydınlatan bir ampul gibi ortama sevgi ışıltısı saçan bir öğretmen. İlaç gibi kaç öğrencinin ruhuna derman oluyor.
Sayfa 26
56 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.