Uzadıkça uzuyor erimlerim, kalınlaşıyor gecenin siyahı ve üşüyor sardığım sigaramın dumanı
Geçmişe çalar saatlerim, senin başlangıcındayım
Yüzün diyorum, kalmış çayımdaki masamda
Büyük abilerin abbara duvarlarında geride bıraktıkları aşk yazılarından geçiyorum, dağınıktır pencere dibine sevdalı olmak
Katre katre düşüyorum kağıdın üzerine
Şiirim sensiz ve ben şiirimden daha sensizim
Gel de dudağında yıka beni, başını alıp gitsin boğazımı sıkan bu sası karanlık.
Hele de köyün ortasındaki derenin etrafında bahçesi olanlar... Bırakın kargayı, sivrisineklerle kavgaya tutuşuyorlar, en nihayetinde, "İnsanın kıldan bir siki olacak da bunları teeek tek sikecek ulan," diye sineklerin tepesine şaplatıyordu.
Yine sessizliğini doğurmuş evler
Bir kadın üşüyorken, bir çiçek eksiliyor dağlarda
Tuzlu oluyor bir kadının gözyaşları gibi şehrin sokakları
Demir atmış lanetli iki duvarın arasına hüzün sofrası
Tortusu kalmış sokaklarda yalın ayakların, kaybetmiş herkes bir şeyini zamanın dehlizlerinde
Perdelerin mavisi çekilmiş, evin boşluğundan birikiyorum köşelere, zaman kabuk değiştirmiyor
Eksik kalıyor bir şeyler, sonra ben eksik kalıyorum
Süryani bir sarhoşluk ezgisiyle adımlıyorum sokağı, senden geçiyorum, benden geçiyorum, toprak damlı bir evin duvarın dibinde başımı dizine koyuyorum, kokusundan sarıyorsun beni.