Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Alper

Alper
@_Alper_
Ne aşağıda teselli var, ne yukarıda. Bir tek biz varız. Küçük, kimsesiz, çabalayan, birbiriyle savaşan bizler.
İnsan neden itaat etmeye yatkındır, karşı gelmek neden bu kadar zordur? Devlet'in, Kilise'nin otoritesine ya da kamuoyuna itaat ettiğim sürece kendimi güvende ve korunmuş hissederim. Aslında hangi güce itaat ettiğim çok az fark eder. Bu daima, herhangi bir şekilde bir güç uygulayan ve hilekarca her şeyi bildiği, her şeye gücü yettiği iddiasında olan bir kurum ya da kişidir. İtaatim beni, tapındığım gücün bir parçası yapar, dolayısıyla kendimi güçlü hissederim. O benim yerime karar verdiği için hata yapmam; yalnız kalmam çünkü bana göz kulak olur; günah işleyemem çünkü o buna izin vermez. günah işlesem bile cezam sadece, o her şeye kadir güce dönüşün bir yoludur.
Reklam
200 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
İsa Dogması
İsa DogmasıErich Fromm
8.3/10 · 43 okunma
Eğer bu hayat gerçekten güzel olsaydı, herkes büyük bir sevinçle uyanır ve hiç istemeyerek uyurdu; oysa durum bunun tam tersi.
Arthur Schopenhauer
Arthur Schopenhauer

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ego merkezli bireycilik ortadan kalkmış gibidir, artık hiç kimse yalnız kalmak istememekte, herkes başka birileriyle beraber vakit geçirmek istemekte, çok kısa bir süre için bile yalnız kalma düşüncesi insanları paniğe sürüklemektedir. Zaafların yok olduğu doğrudur ancak onların yerini ne almıştır acaba? İnsan hem kendini hem de başkalarını
On dokuzuncu yüzyılda aile yaşantısında ve devlette otoriterlik çok açık olarak gözlenmekteydi belki de bu nedenle itaatsizliğin kabul görmesi ve devrimci kişilik için daha uygun bir dönemdi. Yirminci yüzyıl ise çok farklı bir zaman dilimidir. Bu yüzyıl organizasyon insanını yaratan modern sanayi sistemi ve büyük bürokrasilerin yüzyılıdır. Bu sistem güç kullanmak yerine dümen çevirerek kontrol ettikleri şeylerin düzgün bir şekilde işlemesi konusunda kararlıdır. Bürokrasilerin üst kademelerinde yer alan yöneticiler kendi emirlerine uyulup uyulmamasının kişisel tercihe bağlı olduğunu iddia ederek, özellikle de sundukları maddi tatminlerle hepimizi yapmamız gereken şeyleri severek yapmakta olduğumuza inandırmaya çalışırlar. Organizasyon insanı itaatsizlik göstermez, neye boyun eğdiğinin farkında bile değildir. Boyun eğdiğinin bilincinde bile değilken boyun eğmemeyi nasıl düşünebilir ki? O sadece çocuklardan, kalabalıktan biridir. O "sağlam" dır; kendini, kendi çocuğunu ve torununu öldürecek olsa bile "mantık çerçevesinde" hareket eder. Bu nedenle çağdaş bürokratik sanayi çağında insanın itaatsizlik göstermesi ya da devrimci bir kişilik geliştirmesi ondokuzuncu yüzyıldaki bir insana göre çok daha zordur.
Reklam
İlkel insanın doğal güçler karşısında çaresiz kalmış olması gibi, modern insan da kendi elleriyle yaratmış olduğu toplumsal ve ekonomik güçler karşısında çaresizdir. Kendi elleriyle yarattığı objelere tapınmakta, yeni putlar karşısında yerlere eğilmekte ancak ona tüm putları yok etmesini emretmiş olan Tanrı üzerine yemin etmektedir.
Gerçek ihtiyaçlarımız damak zevkimiz, gözlerimiz ya da kulaklarımız yerine reklam sloganları tarafından yönetilmektedir.
Eğer arzumun tatmin edilmesini ertelemezsem (ve sadece elde edebileceğim şeyleri arzu etmeye göre şartlandırılmışsam) çelişki, endişe taşımam; hiçbir karar almaya gerek yoktur, sürekli olarak meşgul olduğum, çalışmakta ya da eğlenmekte olduğum için kendi başıma kalıp yalnızlık hissetmem. Sürekli olarak tüketimle uğraştığım için kendimin kendim olarak farkında olma ihtiyacım bulunmamaktadır. Ben arzu ve tatminlerden oluşan bir sistemim, arzularımı tatmin etmek için çalışmam gerekmektedir, bu arzular da sürekli olarak ekonomik makine tarafından teşvik ve idare edilmektedir.
Dinin üçlü bir fonksiyonu bulunmaktadır. Tüm insanlık için hayatın yoksun bıraktırdığı şeyler için bir teselli yaratmaktadır. İnsanlığın büyük bir çoğunluğu için sınıfsal konumlarını duygusal açıdan kabul etmelerini teşvik etmektedir. Topluma hâkim olan azınlık açısından ise ezdikleri insanların çektiği acılar nedeniyle hissettikleri vicdan azabından kurtulmalarını sağlamaktadır.
Tanrı her zaman için yöneticilerin bir müttefiki durumundadır. Daima gerçek kişilerden oluşan yöneticiler bir eleştiriye maruz kaldıklarında arkalarını Tanrı'ya dayayabilirler. Zira Tanrı gerçek şahıs olmama özelliğiyle eleştiriyi sadece küçümseyerek ve otoritesini kullanarak egemen sınıfın otoritesini teyit etmektedir. Bu çocuksu esaretin yarattığı psikolojik durumda sosyal istikrarın en önemli garantilerinden biri yatmaktadır. Bunların pek çoğu kendilerini çocukluklarında yaşadıkları aynı durumda bulmaktadır, babaları karşısında çaresiz bir durumdadırlar, aynı mekanizmalar o zamanki gibi şimdi de işlemektedir. Psişik durum seçkinler tarafından alınan bir dizi önemli ve karmaşık önlemler sonucunda oluşturulmaktadır. Bu önlemlerin amacı kitlelerin çocuksu psişik bağımlılıklarını sürdürerek ve güçlendirerek onların bilinçaltlarında bir baba portresini empoze etmektir. Bu amaca ulaşmanın en önemli yollarından biri de dindir. Görevi halk adına başka bir psişik bağımlılığı engellemek, onları entelektüel açıdan korkutmak ve onları yetkililer karşısında sosyal olarak gereken ölçüde çocuksu bir şekilde uysallaştırmaktır. Aynı zamanda önemli başka bir fonksiyonu bulunmaktadır, kitlelere belirli bir miktarda tatmin sağlayarak onları itaat eden bir oğul pozisyonunda tutacak şekilde hoşgörü göstermekte ve bu durumlarını değiştirip isyankâr bir oğla dönüştürme girişimlerini engellemektedir.
Sayfa 25 - Say YayınlarıKitabı okudu
Reklam
712 syf.
10/10 puan verdi
·
44 günde okudu
İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri
İnsandaki Yıkıcılığın KökenleriErich Fromm
8.9/10 · 263 okunma
Birçok kişi, sürekli olarak, bir ve aynı dünyanın kesin etkisi altında kalır. Tek bir nesne kişinin tüm duygularını öyle güçlü biçimde etkiler ki, kişi, bu nesneyi, var olmadığı zaman bile var sanır. Bu durum, söz konusu kişi uyanıkken ortaya çıkarsa, onun deli olduğuna inanılır... Ama parayı ve malı mülkü düşünen açgözlü, yalnızca ünlü olmayı düşünen hırslı deli sayılmaz, yalnızca can sıkıcı birisi sayılır, böyle kişiler genellikle ayıplanır. Ama somut olarak açgözlülük, hırs vb. çoğunlukla "hastalık" sayılmamakla birlikte, delilik biçimleridir (Baruch Spinoza) On yedinci yüzyıldan günümüze dek gerçekleşen değişme, Spinoza'nın "genellikle ayıplandığı"nı söylediği tutumun bugün ayıplanmak şöyle dursun övgüyle karşılanması gerçeğinde açıklık kazanmaktadır.
Çağcıl toplumun yönünü çizenler kokuşmuşluğu özendirirken gençlerin, yoksulların ve umutsuzların kokuşmuşluk eğilimine kapılmamaları nasıl beklenebilir?
Gaz odalarında gerçekleştirilen kitlesel öldürmeler yüksek düzeyde bir teknik gelişkinlik gerektirmemesine karşın, Yahudilerin Naziler tarafından topluca katledilmeleri bile bir üretim süreci gibi örgütlenmişti. Sürecin bir ucunda, kurbanlar, yararlı çalışma yapabilme güçleri ölçü alınarak seçiliyordu. Bu seçmede başarılı olamayanlar gaz odalarına
1.566 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.