Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Alper

Alper
@_Alper_
Ne aşağıda teselli var, ne yukarıda. Bir tek biz varız. Küçük, kimsesiz, çabalayan, birbiriyle savaşan bizler.
OLMAK" VE "ŞİMDİ" Emeklilik tabiatta olmayan ve bizim icat ettiğimiz bir şeydir, biliyorsunuz. İnsanlar aslında mecburiyetler doğrultusunda bulundukları, sırf maddi karşılığı sebebiyle zamanlarını vererek yaptıkları işlerden belli bir süre sonra emekli olurlar. Halbuki sanat, fikir, düşünce, bilim veya hayatınızı adadığınız bir
Reklam
Ölmek yalnızca uzun zaman alıp, çok acı çektirerek sizi utanca boğduğunda kötüdür.
Neden ders alıp benim gibi yapmıyorsun?" "Ne yapıyorsun ki?" "Hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına uğramıyorum.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sistemimiz, ihtiyaçlarına uyan insanları oluşturmak zorundadır; sorunsuzca iş birliği yapacak çok sayıda insan yaratmalıdır; daha çok tüketmek isteyen insanlar; zevkleri standartlaştırılmış ve kolayca öngörülüp, etkilenebilen insanlar yaratmalıdır. Kendilerini özgür ve bağımsız hisseden, bir otorite ya da vicdani ilkeye bağlı olmayan ama yine de kendilerinden bekleneni yapmak ve toplumsal makinenin sorunsuzca işleyen bir parçası olabilmek için buyruk almaya istekli insanlara ihtiyacı vardır; güç uygulamadan yönlendirilebilecek, lidersiz yönetilebilecek, amaç olmadan -iyi olanı yapma, hareket halinde olma, ilerleme amacı hariç- harekete geçirilebilecek insanlara gerek duyar. Üretim, neyin üretileceğini insanların gerçek ihtiyaçlarının belirlemesi ilkesinden çok, sermaye yatırımının kâr getirmesi şartı ilkesiyle yönlendirilir. Radyo, televizyon, kitaplar ve ilaçlar dahil her şey kâr ilkesine bağlı olduğu için insanlar, çoğunlukla ruhları ve bazen bedenleri için de zehirli olabilen tüketim tipine yönlendirilirler.
Radyo, televizyon ve gazete sayesinde yaygın bir iletişim sistemi kurduk. Yine de insanlar siyasi ve toplumsal gerçekler hakkında bilgilendirilmekten çok yanlış bilgilendiriliyorlar ve beyinleri yıkanıyor. Aslında fikirlerimizde ve görüşlerimizde bir dereceye kadar tekdüzelik var, bu eğer korku nedeniyle ya da siyasi baskı sonucu olsaydı kolay açıklanabilirdi. İşin aslı, sistemimiz tam olarak karşıt olma hakkı ve fikirlerin çeşitliliği ilkesine dayandığı halde herkes "gönüllü" olarak aynı fikirdedir.
Reklam
Birey, sadece üretim alanında değil, sözde özgür tercihini ifade edebildiği tek alan olan tüketim alanında da yönetilmekte ve yönlendirilmektedir. Bu tüketim, ister yiyecek, giyim, içki, sigara, ister sinema veya televizyon programı olsun, iki amaçla güçlü bir telkin mekanizması devreye girer: birincisi, bireyin yeni mallara isteğini artırmak,
İnsanlar bürokratik olarak yönetilince demokratik süreç, bir törene dönüşür. İster büyük bir şirketin hissedarlar toplantısı olsun, ister siyasi bir seçim veya bir sendika toplantısı, birey, kararları belirleme ve karar alma aşamasına aktif katılımındaki tüm etkisini kaybetmiştir. Özellikle siyasi alanda seçimler giderek, bireyin profesyonel politikacılardan oluşan iki aday listesinden biri için tercih belirttiği referandumlar haline indirgenmektedir ve söylenebilecek şey, bireyin kendi rızasıyla yönetildiğidir. Ama bu rızayı oluşturan yöntemler, telkin ile manipülasyondur ve bunlar sayesinde, en önemli kararlar -savaş ve barışı içeren dış politika- ortalama bir vatandaşın neredeyse hiç tanımadığı küçük gruplar tarafından alınır. ---
Bu yüzyıl, devlet yönetimlerinde, iş dünyasında ve işçi sendikalarında hiyerarşik bürokrasiler yüzyılıdır. Bu bürokrasiler, nesneler ile insanları bir görerek yönetirler; belli ilkeleri, özellikle bilanço, sayısallaştırma, en çok verim ve kâr ilkelerini izler ve özünde, bu ilkelere göre programlanmış bir bilgisayar gibi işlev görürler. Birey, bir
İnsanlık tarihinin büyük bir kısmında itaat erdemle, itaatsizlik ise günahla özdeşleştirilmiştir. Nedeni basittir: Şimdiye kadar tarihin büyük bir bölümünde, bir azınlık çoğunluğa hükmetmiştir. Bu hâkimiyeti gerekli kılan, hayatın güzelliklerinin sadece azınlığa yetecek kadar olup, çoğunluğa kırıntıların kalmasıdır. Eğer bu azınlık güzelliklerin tadını çıkarmak ve bunun da ötesinde çoğunluğun kendine hizmet etmesini, kendisi için çalışmasını istemişse gerekli şart şuydu: çoğunluk itaat etmeyi öğrenmeliydi. Şüphesiz ki, itaat katıksız güç kullanılarak oluşturulabilir. Fakat bu yöntemin birçok olumsuz yanı vardır. Bu yöntemde, çoğunluğun bir gün güç kullanarak azınlığı iktidardan indirme olanağına sahip olma olasılığı daimi bir tehdit oluşturur; dahası, itaatin ardında korkudan başka bir şey bulunmuyorsa düzgün olarak yapılmayacak birçok iş vardır. Dolayısıyla, sadece güç kullanımı korkusundan kaynaklanan itaat, kalpten gelen itaate dönüştürülmelidir. İnsan, itaatsizlik etmekten korkmak yerine itaat etmek istemeli, hatta buna ihtiyaç duymalıdır. Bunu başarmak için otorite, En İyi'nin, En Akıllı'nun niteliklerini üstlenmeli, Her Şeyi Bilen haline gelmelidir. Bu gerçekleşirse otorite, itaatsizliğin günah, itaatin erdem oluğunu ilan edebilir; bir kere bu ilan edildikten sonra da çoğunluk itaati kabullenebilir, çünkü itaat etmek iyidir ve korkak olduğu için kendinden tiksinmektense, kötü olan itaatsizlikten nefret eder.
İnsan neden itaat etmeye yatkındır, karşı gelmek neden bu kadar zordur? Devlet'in, Kilise'nin otoritesine ya da kamuoyuna itaat ettiğim sürece kendimi güvende ve korunmuş hissederim. Aslında hangi güce itaat ettiğim çok az fark eder. Bu daima, herhangi bir şekilde bir güç uygulayan ve hilekarca her şeyi bildiği, her şeye gücü yettiği iddiasında olan bir kurum ya da kişidir. İtaatim beni, tapındığım gücün bir parçası yapar, dolayısıyla kendimi güçlü hissederim. O benim yerime karar verdiği için hata yapmam; yalnız kalmam çünkü bana göz kulak olur; günah işleyemem çünkü o buna izin vermez. günah işlesem bile cezam sadece, o her şeye kadir güce dönüşün bir yoludur.
Reklam
Ego merkezli bireycilik ortadan kalkmış gibidir, artık hiç kimse yalnız kalmak istememekte, herkes başka birileriyle beraber vakit geçirmek istemekte, çok kısa bir süre için bile yalnız kalma düşüncesi insanları paniğe sürüklemektedir. Zaafların yok olduğu doğrudur ancak onların yerini ne almıştır acaba? İnsan hem kendini hem de başkalarını
On dokuzuncu yüzyılda aile yaşantısında ve devlette otoriterlik çok açık olarak gözlenmekteydi belki de bu nedenle itaatsizliğin kabul görmesi ve devrimci kişilik için daha uygun bir dönemdi. Yirminci yüzyıl ise çok farklı bir zaman dilimidir. Bu yüzyıl organizasyon insanını yaratan modern sanayi sistemi ve büyük bürokrasilerin yüzyılıdır. Bu sistem güç kullanmak yerine dümen çevirerek kontrol ettikleri şeylerin düzgün bir şekilde işlemesi konusunda kararlıdır. Bürokrasilerin üst kademelerinde yer alan yöneticiler kendi emirlerine uyulup uyulmamasının kişisel tercihe bağlı olduğunu iddia ederek, özellikle de sundukları maddi tatminlerle hepimizi yapmamız gereken şeyleri severek yapmakta olduğumuza inandırmaya çalışırlar. Organizasyon insanı itaatsizlik göstermez, neye boyun eğdiğinin farkında bile değildir. Boyun eğdiğinin bilincinde bile değilken boyun eğmemeyi nasıl düşünebilir ki? O sadece çocuklardan, kalabalıktan biridir. O "sağlam" dır; kendini, kendi çocuğunu ve torununu öldürecek olsa bile "mantık çerçevesinde" hareket eder. Bu nedenle çağdaş bürokratik sanayi çağında insanın itaatsizlik göstermesi ya da devrimci bir kişilik geliştirmesi ondokuzuncu yüzyıldaki bir insana göre çok daha zordur.
İlkel insanın doğal güçler karşısında çaresiz kalmış olması gibi, modern insan da kendi elleriyle yaratmış olduğu toplumsal ve ekonomik güçler karşısında çaresizdir. Kendi elleriyle yarattığı objelere tapınmakta, yeni putlar karşısında yerlere eğilmekte ancak ona tüm putları yok etmesini emretmiş olan Tanrı üzerine yemin etmektedir.
Gerçek ihtiyaçlarımız damak zevkimiz, gözlerimiz ya da kulaklarımız yerine reklam sloganları tarafından yönetilmektedir.
Eğer arzumun tatmin edilmesini ertelemezsem (ve sadece elde edebileceğim şeyleri arzu etmeye göre şartlandırılmışsam) çelişki, endişe taşımam; hiçbir karar almaya gerek yoktur, sürekli olarak meşgul olduğum, çalışmakta ya da eğlenmekte olduğum için kendi başıma kalıp yalnızlık hissetmem. Sürekli olarak tüketimle uğraştığım için kendimin kendim olarak farkında olma ihtiyacım bulunmamaktadır. Ben arzu ve tatminlerden oluşan bir sistemim, arzularımı tatmin etmek için çalışmam gerekmektedir, bu arzular da sürekli olarak ekonomik makine tarafından teşvik ve idare edilmektedir.
980 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.