Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi.Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı?Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolandıran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?
Beğendiğim,sürükleyici ve merak uyandıran bir kitap oldu benim için..Kitapta kısaca çapkın bir adamın 12 yaşındaki bir çocuğun annesine karşı kurduğu planı çocuğun gözünden görmüş oluyoruz.Baron gözüne kestirdiği kadına yaklaşmak,ona karşı kurduğu planı uygulamak için kadının 12 yaşındaki çocuğunu kullanıyor.Çocuk adama karşı saf duygular beslerken ve adamın onun dostu olduğunu düşünürken bir süre sonra adamın gerçek yüzünü görür;adamın aslında annesi için kendisine yaklaştığını,iyi davrandığını,bir dost gibi göründüğünü ve işin aslının hiç öyle olmadığını anlamasıyla devam eden bir hikaye..Adam amacına ulaşamamış olsa da beni çok sinirlendirdi..Okurken kadına ayrı bir sinir oldum.Çünkü hastalığı atlatmış ve sırf çocuğun psikolojisi için çıkılan bir tatilde çocuğunu bu kadar boşlaması ve çocuğuna kötü davranması sinirlerimi bozdu.Çocuğa üzüldüm açıkçası...
Okunması gereken çerez bir kitap..Tavsiye ediyorum..Mutlaka okuyun
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu.. otobiyografik bir kitap...biraz bahsetmek istiyorum kitaptan..Kitap,15 yaşındaki bir gencin kemik veremi hastalığa yakalanması sonucu hayata tutunma çabasını anlatır.Kısaca özetleyecek olursam;15 yaşında bir çocuk, küçük yaşlardan itibaren dizinde bulunan ve henüz tam olarak teşhis edilemeyen bir hastalığın
Baştan sona, heyecanla,zevkle,merakla bazen üzülerek bazen mutlu olarak;bazen Meryem bazen ise Leyla olarak okuduğum ve bayıldığım,çok fazla sevdiğim ve etkisinden uzun bir süre çıkamayacağım kitaptan bahsetmek istiyorum..Bin Muhteşem Güneş'ten...Öncelikle biraz Meryem'den bahsedeyim.Meryem babası Celil'in Nana ile evlilik dışı ilişkisinden