İnsan kul olmanın şuuruna ererse, zevkine de erer, iman ateşi kalbi istila eder. Kısacası ne yapmak lazım diye sorarsan Hz. Peygamber bize kılavuzdur. O’nun gibi olmak, O’na benzemek için çabalarız. Duamız şudur: Ya rabbi imanımızı kemale erdir. Cenab-ı Hak kulun kabinden kopan duayı geri çevirmez. Lütfeder imanımız kâmil olur. Önce mümin sonra müslim oluruz. Hayatın manası bu işte.
Ahlak hareketi menfaat gözetmeyicidir. Egoist yani bencil davranışlarımızda hiçbir zaman ahlaklılık aranmaz. Ahlak hareketi her şeyden önce özgeci gaye güder; kendimizden çıkıp başka insanlara ulaşmak isteyişimizde görülür. Başkalarını sevindirmek, yoksullukları varlığa kavuşturmak, mazlumları zulümden kurtarmak için yapılan davranışlarda, belli fertlere ve cemiyetlere uzanan fedakârlıklarda bile sadece vicdanın emrine uymanın kendimizden geçiren sevincini yaşıyoruz. Ahlakta başkalarına faydalı olmak belki bir sonuçtur. Ahlak hareketini yaparken her şeyden önce böyle davranmaya mecbur olduğumuzu içten duyarız.”
Önce günaydın, sonra biraz haz, biraz acı, biraz aşk, biraz hayal kırıklığı, biraz sıcaklık, biraz yalnızlık, biraz boyun eğme, biraz başkaldırı ve ardından iyi geceler.
Ulaştığımız her hedefin ‘hak edişi’ ulaşılacak daha büyük bir hedef oluyor. Asla dinginleşebileceğimiz bir durağa, kendimize dönebileceğimiz bir konağa varamıyoruz.
Allah bizi seviyor! Seviyor ve birbirimizi sevmemizi istiyor. Hatta bunu imanın ölçüsü yapıyor ki kimse kaçamasın sevmekten. Çok sevdiği elçisiyle gönderiyor yine haberi “ İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız..” Terazinin bir kefesinde iman, diğer kefesinde muhabbet. Bu ne muhteşem denge! Her taraf labirent ve sevmekten başka çıkış yolu yok.