Frankenstein'i okurken en baskın hissettiğim şey sevginin daha doğrusu sevgisizliğin birçok şeye yol açabilecek gücüydü.Bu hikayede, daha önce yapılmayanı yapıp ölü uzuvlara can vermeyi başaran ama kendi yarattığı canlıya sevgi göstermeyen, onu yalnız bırakan Victor Frankenstein mi yargılanmalı yoksa hayata dair hiçbir şey bilmeden kendi yolunu bulmaya çalışan ama sırf dış görünüşünden dolayı insanların nefretiyle, korkusuyla, dışlanmasıyla karşılaşan ve bunun sonucunda canavara dönüşen yaratık mı emin değilim (dizi ve film uyarlamalarında yaratığın adı Frankenstein olarak yansıtılıyor ama aslında kitapta yaratığın bir adı yoktur) Ne olursa olsun bu durum sevgisizliğin hem Victor'u hem de yaratığı yavaş yavaş yıkıma götürdüğü gerçeğini değiştirmiyor. Tabi olayların hepsi sevgisizlikten olmuyor, bu sadece bir parçası. Ortaya koyduğu şeyin sorumluluğunu almayan, yarattığını tanımayı, ona yol göstermeyi seçmeyen Victor Frankenstein birçok acı çekiyor, yarattığından kaçmaya çalışıyor ama başaramıyor, nereye giderse gitsin yaptıklarının ağır sorumluluğu peşini bırakmıyor. Yaratık ise onu hor gören insanlar arasında gitgide içindeki saflıktan uzaklaşıyor. Okuduğum kısa versiyonda yaratığın yaşadıklarına pek değinilmemişti, tam halinde yaratığın yaşadıklarını onun ağzından detaylıca öğreniyoruz. İnsanları kötülüğe iten yine bizler miyiz diye sorgulattı o sayfalar bana, fazlasıyla etkilendim.