Yalnızlık bağımsızlıktır, yalnızlığı arzulamış, uzun yıllar içinde onu ele geçirmiştim. Soğuktu bu yalnızlık, orası öyle, ama sessizdi, yıldızların içinde dolanıp durduğu uzay gibi harikulade sessiz ve büyük.
Yaşamın en güzel tarafı gerçek midir sanırsın? Gerçeğe çok çabuk doyulur. Düşlere ise hiçbir zaman! Açık gözlerle düş kurmasını bilmeyenlere acırım doğrusu!
Biz, gözlerimizi kamaştıran ışığı karanlık biliriz. Yalnızca uyanık olduğumuzda söken şafağı dikkate alırız ama gelin görün ki, günün sandığımızdan büyük bir kısmı şafakta yaşanır ve güneş dediğimiz şey bir sabahyıldızından ibarettir.
Dünya, öncelikli olarak jeologlar ve arkeologlar tarafından incelenmesi gereken ölü bir tarih parçasından veya bir kitabın yaprakları gibi üst üste dizilen tabakalardan ibaret olmak yerine bir ağacın çiçeklerinden ve meyvelerinden önce gelen yaprakları gibi yaşayan bir şiirdi. Fosil bir dünya değil, canlı bir dünyaydı.
Her halükârda herkes benim kadar sade yaşasaydı, hırsızlık ve soygunculuk diye bir şey kalmazdı çünkü bunlar yalnızca bazı insanların bolluk içerisinde yüzerken, bazılarının açlık içerisinde kıvrandığı topluluklarda ortaya çıkıyor. Başka bir deyişle ben, bu dengesizlik ortadan kalktığında tüm İlyada’lar ve Odysseia’ların doğru ellere geçeceğini düşünüyorum.