Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“İnsan, iyiyle kötü arasında bir ayrım yaptıktan sonra bu ayrımının gereğini yerine getirmekten muaf tutulsaydı, dince öngörülen diğer bütün kavramların (cennet,cehennem,ceza,ödül..) her şey anlamsız, içi boş fanteziler den ibaret kalırdı. Her şey abese irca olurdu.”
Sayfa 72 - İz
İslam' da aşırı bilge, her şeyi bilen, hatasız ve ölümsüz kimseler yoktur. Muhammed(a.s.) kendisi hata yapan kimse idi ve böylece ikaz edilmiştir. ( Kur'an, Abese 1-12). Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim gerçekçi, adeta kahraman karşıtı bir kitaptır. Bu gün ve geçmişte, Doğu'da olduğu gibi Batı'da da sık sık görülen şahsın yucetilmesi hadisesi İslam'a kesinlikle yabancıdır. Çünkü bu bir şekil putçuluktur. (Kur'an, Tevbe 31). Her insanın değerinin hakiki ölçüsü onun kendi şahsi hayatı ve topluma ne verdiği ve ondan ne aldığı ile alakalıdır. Bütün yücelik ve şükran Allah'a aittir ve insanların gerçek kalitesini ancak Allah tespit edebilir.
Sayfa 58 - Fide yayınlarıKitabı okudu
Reklam
İnsan iyi ile kötü arasında bir ayrım yaptıktan sonra bu ayrımının gereğini yerine getirmekten muaf tutulsaydı, dince öngörülen diğer bütün kavramlar (cennet, cehennem, ceza, ödül... her şey) anlamsız, içi boş fantezilerden ibaret kalırdı. Her şey abese irca olurdu.
Sayfa 72 - İz YayıncılıkKitabı okudu
Kibri Bertaraf Etme ve Kulun Kendini Bilmesi
Hz. Lokman oğluna " Yavrum ! Toprağın kibirle ne alakası var? " derken ne güzel ifade eder. Insanoglunun _aslı_, ayaklar altında ezilen toprak ve kokuşmuş çamurdur. Sonra pis nutfe halini alır. _Faslı_ da budur. Kişi ayıplanmak, değeri düşürülmek istenince "Senin ne aslın var ne de faslın." denir. Araplara göre asl dedeye, fasl ise babaya denir. Insanın aslı ayaklar altında ezilen toprak, faslı da pis nutfedir. Dolayısıyla aşağılık ve pis bir maddeden yaratılmıştır. Allahın şu beyanlarına kulak verin:" Kahrolası insan ne kadar nankördür! (Allah) onu hangi şeyden yarattı ? Bir damladan yarattı. Yarattı ve ona güzel bir biçim verdi. " ( Abese, 80/17-19)
Sayfa 398
Biz şimdi geveze bir nesiliz; dünya ahvali karşısında pürtelaşiz, bilgiye, fenni, sanata, îmara ve umrâna susamışiz; her daim şikayet ve feverân halindeyiz; acelemiz var; koşturmadayız. Bizden öncekilerin yüzyıllarca dil ile damek arasında tutup oradan kalbe indirdiği değerler, bizim dilimizde tereddüdün iffetsizleştirdiği "abra kadabra" kelimeleri derekesine düşmüş. Eserlerimizde tüten ter kokusu, sanatımızı fersûdeleştiriyor. İlham kuyuları kupkuru, rüyalarımız kabuslarla bölünüyor. Çenelerimiz kelime değirmeni, zihnimiz cümle curuhlarıyla mülemmâ, dudaklarımız abese mahkum ve gönlümüz küçük rüşvetlerin lezzetiyle şaduman...
Hüseyin Avni Hocaefendiden İslamoğluna Mektup :
Selam hidayete uyanlara olsun.... İslamoğlu Mustafa!.. Son zamanlarda duydum ki, Âdem Aleyhisselam’ın meniden yaratıldığını, babasının olduğunuve topraktan yaratılmadığını söylemişsin. Üstelik bunun ayette yer aldığını ve topraktan yaratıldığı inancının İsrailiyyât’a dayandığını da iddia ile Allâh’a iftira ediyormuşsun. İşin ucunun buralara
Reklam
"Şirin Görünmek" İsteyenler İçin - Abese Süresi :
Adı : Surenin ilk kelimesi (Abese) bu sûrenin adı olmuştur. Nüzul zamanı : Bu sûrenin esbab-ı nüzulu hakkında görüş bildiren müfessir ve muhaddisler, aşağıda zikredilen hâdisenin bu sûrenin nüzuluna neden olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Birgün Rasûlullah (s.a) Mekke'nin ileri gelenlerine İslâm'ı tebliğ ediyor ve onları ikna edebilmek için
Anlatma Uslübün Doğru Değil Diyenlere :
İslama kin kusan azılı ateistlere ve benzeri islam düşmanlarına ŞİRİN görünecem diye kıvıran sözde müslümanım diyenler yok mu? .. İşte böylelerine şunu hatırlatmış olalım " Birgün Rasûlullah (s.a) Mekke'nin ileri gelenlerine İslâm'ı tebliğ ediyor ve onları ikna edebilmek için oldukça gayret sarfediyordu.. Bu sırada bir âmâ olan Hz. İbn Ummu Mektum (r.a) çıkagelerek, Rasûlullah'tan (s.a.) İslâm hakkında bilgi vermesini istedi. Rasûlullah (s.a) ise, Ummu Mektum'un araya girmesinden hoşlanmayarak yüzünü çevirdi ve bu olay üzerine de Abese Sûresi nazil oldu." Bu kâfirler Rasûlullah'ın (s.a) tebliğ ettiği Hakk'ı nefretle reddediyorlar ve büyüklenerek, inatla Hak'tan yüzçeviriyorlar. Ayrıca sûrede Rasûlullah'ın (s.a) tebliğinde eksik bıraktığı yönlere değiniliyor. Çünkü Rasûlullah (s.a) tebliğinin başlangıcında her ihlâslı davetçi gibi, "Eğer Mekkeli ileri gelenler İslâm'ı kabul edecek olurlarsa İslâm daha çabuk yayılma imkânı bulur, fakat özürlü bir insanın topluma pek tesiri olamayacağından dolayı, İslâm'ın yayılışına fazla katkısı olmaz" şeklinde düşünüyordu. İşte bu nedenlerden ötürü Rasûlullah (s.a) Mekke'nin ileri gelenlerini ikna edebilmek için daha çok gayret gösteriyordu. Ancak bu, hâşâ Rasûlullah'ın (s.a) zenginlere daha fazla hürmet ve tazimde bulunduğu, fakir ve özürlü kimseleri ise hor gördüğü anlamına gelmez. Allah (c.c) daha vahyin ilk nazil olduğu dönemlerde, Rasûlü'nü bu tür bir tebliğ tarzının yanlış olduğu konusunda uyarmıştır.
1.344 öğeden 1.321 ile 1.335 arasındakiler gösteriliyor.