"Dinsizdir, Tanrı düşmanıdır" demek yerine toplumun, "her hazır yargıyı yeniden didik didik inceleyen" yazarlara da büyük ihtiyacı var diyebilmek bir laik devlet anlayışıdır.
Merakla paketleri açardım: Kitap... Kitap... Kitap...
Kızardım: "Baba niye başka bir şey getirmiyorsun?" Sakin, yumuşak bir ses tonuyla hep aynı yanıtı verirdi: "Başka ne getireyim oğlum?" Yemeğini yemeden kitaplarının başına çökerdi.
Evimizdeki tek odada, iki sedirimiz, iki kilimimiz ve iki penceremiz vardı. Eşya almak için paramız yoktu. Küçüktüm ama yoksul olduğumuzu biliyordum. Kimseye söyleyemediğim tek bir isteğim vardı: Siyah lastik bir çizme?
Örneğin hiç unutamam, Deniz Gezmiş arandığında bizimkiler "Gelse de bizim evde saklansa" derdi. Babam ise yakalandığında çok üzülmüştü. "Bu adamlar gencecik çocukları asacak" demişti.
Devlet, yurttaşına diyor ki: “Din, mezhep ayrımı yapmayacaksın!” Anayasa’da yer alan hiçbir hürriyetin, bu ayrımı yapmak için de kullanılamayacağını hükme bağlıyor. Sonra kendisi “din eğitimi”ni “zorunlu” yapıyor.
İnsanlar öldürülebilir ama fikirler, görüşler ve hele yazıya dönüşmüşler, hiç mi hiç öldürülemez. İsterse yasaklamalar, toplatma kararları alınsa bile. Ve gün gelir bu aydınlık yeni yeni Turan Dursunlarda uç verir. Çünkü her şey yok edilebilir de, düşünce edilemez!...
Sayfa 128 - Kaynak-İlhami Soysal, Milliyet, 12 Eylül 1990Kitabı okudu
Bir ülkede laiklik yoksa, o ülkede barış sağlanamaz. Yani barışın, bir nice koşuluyla birlikte hoşgörünün de eksiksiz olması gerekir. Olabildiğince mi? Hayır, Atatürk devrimlerinin kısıtlaması ve düşünsel bağı içinde.
Turan Dursun
“Bayram geliyor diye herkeste yoğun bir hazırlık çabası göze çarpar. Bir ay dediğin nedir ki, Ramazan gitti, oruç bitti. Zenginin orucu bitti, fakirin orucu ise yeni başlıyor.”
Tarih, 24 Ocak 1993. Gazeteci, yazar Uğur Mumcu, otomobiline yerleştirilen bombanın patlamasıyla katledildi. Artık bardak taşıyordu. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç'ten sonra, şimdi de Uğur Mumcu kurban edilmişti.
Onların diliyle konuşmakta yarar var: "Allah'ın verdiği canı yine Allah alır." O zaman Turan Bey'den ne istiyorlar? O zaman Allah'a olan inançlarını işledikleri cinayetlerle kendileri inkâr etmiş olmuyorlar mı? Hayır, onların istekleri "Türkiye'ye çağdışı bir düzen getirmek". Başka bir şey değil. Buna karşı çıkan ve simgeleşmiş kişileri de tek tek öldürerek, toplumu sindirmeye çalışmak...
Yalçın Doğan
Babamı alkışlarla toprağa verdik. Üzerine toprak atarken O'nunla gurur duyuyordum. Çünkü benim babam, Giordano Bruno'ların, Hallacı Mansur'ların, Sokrates'lerin, Galile'lerin, Voltaire'lerin yanına gidiyordu. O, insan ve aydın olma sorumluluğunu yerine getirmişti...
Bİr gün komşusu anneme, "Çok güzelsin, gel sana makyaj yapalım" diyor. Annem, babama güzel görünmek istiyor. Kabul ediyor. Komşunun evine gidiyor. Kadın annemin başörtüsünü açıyor, saçlarını tarıyor. Gözlerine ve kaşlarına sürme çekiyor. Akşam oldu, babam eve geldi. Annemi Öyle görünce çok kızdı,
"Sen bilmem ne mi olacaksın" diye bağırıp bir tokat attı. Ve eline geçirdiği bir jiletle annemin kaşlarını traş etti!