"Zahirde 14 asır evvelinden başlamış olsan da, bütün zaman ve mekânı ezele ve ebede doğru kuşatan bayatlamaz yeni, solmaz renk, eğrilmez çizgi, geçmez ân, pörsümez güzel, değişmez doğru, örselenmez iyi ve anlaşılmaz ileri!.. Gayemiz sensin!.."
Haberler: ahad haber, meşhur haber ve mütevatir haber olmak üzere üç kısma ayrılır.
Ahad haber, bir iki kimsenin bir konuda verdiği haberdir. Meşhur haber, tevatür derecesine varmayan bir topluluğun verdiği haberdir. Mütevatir haber ise yalan söylemek üzere ittifak etmeleri sayısal olarak mümkün olamayacak büyük bir topluluğun verdiği haberdir.
Haberlerin hükmüne gelince, Peygamber Efendimiz'den (sallallahu aleyhi ve sellem) nakledilen bir haber eğer ahad haber ise bununla amel edilir fakat kesin bilgi ifade etmez. İnançla ilgili konularda delil olmaz.
Eğer meşhur haber ise, bu haber kesinlik derecesinde bilgi ifade etmezse de kalbi mutmain etmeyi gerektirir. Bunu inkar eden kimse sapıklıkla nitelendirilir fakat doğru ve sahih olan görüşe göre küfürle itham edilemez.
Fakat Peygamber Efendimiz'den (s.a.v) nakledilen bu haber mütevatir ise hem kesin bilgi ifade eder hem de onunla amel etmeyi zorunlu kılar. Onu reddeden kafir olur.
Kim Yüce Allah'ın azametini ve yüce zâtını kavramayı arzu ederse hayret ve tereddüt içinde kalır. Belki göremez bir hale gelir. Çünkü Celâl-i ilâhînin nuru insan aklının gözbebeğini kör eder.
Bu konudaki en sağlam yol şudur: İnsan, yeteneği kapsamında olan konulara dalsın, kabiliyetinin kapsamını aşan şeyleri terk etsin.
Allah'ın zatını idrak etmeye engel binlerce perde vardır. İnsanoğlu bu idrak kabiliyetine sahip değildir. İnsanlık ancak, Allah'ın eserlerini, yarattığı şeyleri düşünerek Allah'ın varlığına ulaşma gücüne sahiptir. Bu ulaşma ve delil getirme ile sorumludur.
İnsan daima bir şey yapmak zorundadır; o, bir şey yapmadığı zaman da bir şey yapmaktadir. Bunun için, -bu mânâda anlaşılmak üzere!- onun hürriyeti yoktur. Yani o, hür olmama hürriyetine sahib değildir, sadece nasıl yapıp edeceği hakkında hürdür. Bu "nasıl", insanın kararına terk edilmiştir. İnsan kendisi karar vermelidir. Bunu şu şekilde de söyleyebiliriz: İnsan, hür olarak karar vermeye mecburdur.
Bir gayenin gerçekleştirilmesi, gelecekte olup bitecektir; geçmiş olup bitmiştir, şimdi ise tamamlanmıştır, sadece gelecek olup bitmemiştir... İmdi gelecek, aktif istemeye açıktır ve mesuliyet ancak önceden gören, önceden tâyin eden bir varlık için düşünülebilir; mesuliyet, ethik-ahlaki bir varlık için sözkonusudur.
Mantık üstü mantığın şu olacak: Doğruyu mu istiyorsun? Allah ile Resûlü'nün bildirdiği! Güzeli mi istiyorsun? Allah ile Resûlü'nün gösterdiği! İyiyi mi istiyorsun? Allah ile Resûlü'nün öğrettiği!..
RÜKNÜ'L-MÜTAVAZİİN; Tevazû sahiblerinin rüknü(a.s)... Tevazûları, alçakgönüllülükleri o dereceydi ki, gömleklerini elleriyle yamarlar ve ayakkabılarını dikerlerdi. Evlerini de süpürürlerdi.
Topyekûn varlık, İlâhî isimlerin tasarrufu altında olduğuna göre, kâfir de, istese de istemese de, bilse de bilmese de, keyfiyeti ne ise o olarak, Allah'ın kuludur.
O Allah Sevgilisi ki, bir kudsî hadîste "Âlemi insan, insanı da kendi marifetime ulaşması için yarattım!" diyen Allah'ın insan'dan murâdı... Murâdı Allah olan insana, Allah'ın "muradım" diye bildirdiği... Allah'a itaat, O'na itaat ile mümkün... O, Mutlak Kâmil insan, bütün kemâllerin toplayıcısı İnsan...