İnsanın doğruyla eğriyi kendi kendine ayıramayıp, hakeme, yargıca başvurması, adaleti başkalarından beklemesi çirkin bir şey değil midir?
Adaleti falan savunacak hal kalmadı bende.
Reklam
-İnsanın doğruyla eğriyi kendi kendine ayıramayıp, hakeme, yargıca başvurması, adaleti başkalarından beklemesi çirkin bir şey değil midir? -Çok çirkin bir şeydir. -Bundan daha çirkini de şu değil mi: İnsan, ömrü boyunca mahkemelerde davacı ya da davalı olmakla kalmayıp, güzellikten anlamadığı için, haksızlık etmekte ustayım, her çeşit dolaba aklım erer, cezadan kurtulmak için dolambaçlı yollara başvurup bir yılan gibi işin içinden sıyrılmasını bilirim, diye böbürlenir; güzel bulur bunu. Hem de bütün bunları, ufacık, değersiz şeyler için yapar. Bu adam, yaşayışını, uykudan başı öne düşen bir yargıca muhtaç olmadan düzenlemenin ne kadar daha güzel, daha iyi olduğunu bilmez.
Platon, üç sınıf arasında değişme ve karışmanın adâletsizlik ve dolayısıyla, karşıtının da adâlet olması gerektiği yolundaki sonul sonucunu çıkarmaktadır: "Şehirdeki her sınıf, yardımcılar ve bekçiler olduğu gibi, para-kazanıcı sınıf da, kendi işine baktığı zaman adâlet olur." Bu sonuç biraz ileride onaylanmakta ve özetlenmektedir: "Sınıflarının her üçü de kendi işine bakınca... şehir âdildir." Fakat, bu önerme de, Platon'un adâleti sınıf yönetimi ve sınıf ayrıcalığı ilkesiyle özdeşleştirdiği anlamına gelmektedir. Çünkü, her sınıfın kendi işine bakması gerektiği ilkesi, kısaca ve kabaca söylenince, yönetici yönetir, işçi çalışır? ve köle köleliğini yaparsa devlet âdildir, demektir.
Sayfa 110Kitabı okudu
Platon'un adâlet teorisi Devlet'te ve daha sonraki eserlerinde sunulduğu hâliyle totaliterce bir ahlâk teorisi geliştirerek zamanının eşitlikçi, bireyci ve korumacı yönelimlerine üste gelmek ve kabileciliğin egemenlik dileklerini yerine getirmek için yapılmış bilinçli bir girişimdir. Platon aynı zamanda, yeni insaniyetçi ahlâkın da kuvvetle etkisinde kalmış, fakat eşitlikçiliğe karşı kanıtlarla savaşmak yerine, onu tartışmaktan bile kaçınmıştır. Ve güçlerini çok iyi bildiği insaniyetçi duyguları, doğadan üstün bir efendi ırkın totaliter sınıf hükümranlığı lehinde başarıyla harekete geçirmiştir.Platon, bu sınıf ayrıcalıklarının devleti istikrarlı tutmak için zorunlu olduklarıni savunmuştur. Onun içindir ki, bunlar, adâletin özüdür. Temelinde, bu sav, adâlet devletin gücü, sağlığı ve istikrarı için faydalı olandır, kanıtına dayanır; bu kanıt ise, modern totaliter tanımı çok andırmaktadır: Ulusumun yahut sınıfımın veya partimin gücü için yararlı olan her şey haktır.
Sayfa 134Kitabı okudu
Şehirde, yalnız küçük insanların, işçilerin değil, aydın, yetkin olmakla övünen kimselerin bile hekimleri, yargıçları aramaları, o şehirde, eğitimin bozuk olduğuna en açık bir kanıt değil midir? İnsanın doğruyla eğriyi kendi kendine ayıramayıp, hakeme, yargıca başvurması, adaleti başkalarından beklemesi çirkin bir şey değil midir?!
Reklam
993 öğeden 861 ile 870 arasındakiler gösteriliyor.