belki mutluluğun şartlarından biri, durum analizi yapmak istememektir. çünkü her türlü tanımlama girişimi mutluluk durumunu öldürecektir. belki bilerek mutlu olmak mümkün bile değildir. belki mutluluk geriye dönük olarak, sadece yitirdikten sonra anlaşılabiliyordur. bu görüşü ilk jean-jacques rousseau işlemişti: "altın çağ mutluluğu, ya insanlar keyfini sürecekken geçip gittiğinden ya da insanlar fark edebilecek durumdayken çoktan bitmiş olduğundan, insan ırkına hep yabancı kalmıştır." bir başka deyişle mutluysan fark edemezsin ve fark ediyorsan mutluluğa sahip değilsin demektir
dünyada önyargıların dışında yaşamak imkansız bir idealdir. içinde yaşadığımız çağ da bizim içimizde yaşar. ve çağlar, içlerinde yaşayan insanlar kadar bencildir: her çağ kendini üstün görür ve diğerlerinden daha fazla sevilmeyi talep eder. bu talepler de genelde karşılanır. çağımıza, vatanımız gibi büyük değer biçeriz. bizi ürettiğine göre, çağımız iyi olmak durumundadır.
dünyanın tüm kuşları bir toplantıda buluşurlar; hepsi ayrı telden çalmaktadır. bir hüthüt kuşu kalkıp doğal otoritesiyle kalabalığın sesini bastırarak kuşların doymak bilmez tutkularına alternatif gösterecek bir ruhani lider, bir simurg gereksindiklerini öne sürer. hep birlikte uçup bu simurg'u bulmaları gerekmektedir. ama birçok kuş böyle