Harfin tarihi Her şeyin bir başlangıcı vardır. Her şeyin bir kurucusu vardır. İlk harfi ortaya çıkartan Allah' dır . Yani Allah, insanoğluna harfler öğretmiştir (Hz Adem bu harfler ile tekellume bidayet etti.  Tabi harfleri yazmıyordu. Onun için aradan kısa bir süre sonra, Hz. İdris as ilk harfleri yazan oldu. Bu olay, Fenike alfabesinden önce
Adem neden sonra kaldırdı başını. Denizler gibi akan göklere de avuçlarında biriken suya baktığı kadar baktı. Bir kere yanılmıştı, kırk bir kere düzeltti. 'Affet' dedi... Ben bin kere kabul ettim kabahatimi. Sen bir kere affet. Düştüm, düşmüşlüğüm kimsenin degil benim yanılgımın eseri. Düştüm. Düşenin dostu Allah. Tut elimden kaldır beni. Sözün ucu sabaha varınca Adem'in ağzı dili kurudu. Bildiği kelimeleri de unuttu. Yaş geldi gözünden. Kaldırdı başını göklere. 'Kelimelerim tükendi,' dedi. 'Onların yerine şu gözyaşlarımı kabul et.'...
Reklam
275. Şeytanın bir vaadi: Allah'ın yarattığını değiştirme Hz. Adem yüzünden llâhî rahmetten uzaklaştırılan İblis, Allah’ın huzurunda insanları saptıracağına yemin eder. Vadettikleri arasinda şu da vardır: “...Onlara emredeceğim, onlar da Allah'ın yarattığıni değiştirecekler..."(Nisa,119) âyette geçen “Allah’ın yarattığını
"Unutulmuş bir lehçeyle severim seni Ey kadın, Adem'den olma Havva'dan doğma Benim bu deliliğim akşamdan kalma Yaram Hayat'ın göğsünde bir ur Elbet beni de bir gün seven bulunur Konuşurum güneşin eski bir aksanıyla Kimse anlamaz, belki umulur. Ey kadın, aksayan dili dünyanın Ah, keşke sabahın bir dili olsa Ötesi... Ölüm'den olma, Hayat'tan doğma..." Ahmet Erhan
Ahmet Erhan
LEHÇE Unutulmuş bir lehçeyle severim seni Ey kadın, Adem'den olma Havva'dan doğma Benim bu deliliğim akşamdan kalma Yaram Hayat'ın göğsünde bir ur Elbet beni de bir gün seven bulunur Konuşurum güneşin eski bir aksanıyla Kimse anlamaz, belki umulur. Ey kadın, aksayan dili dünyanın Ah, keşke sabahın bir dili olsa Ötesi... Ölüm'den olma, Hayat'tan dağma...
Dilin kovuluşu
"Adem'in cennetteki görevlerinden biri dili icat etmekti, her bir yaratığa ve nesneye adını vermekti. O masumiyet döneminde, dili doğruca dünyanın özüne gitmişti. Onun sözcükleri gördüğü nesnelere eklenmekle kalmamış, özlerini ortaya koymuş, sözcüğün tam anlamıyla onlara hayat vermiştir. Bir nesne ve adı birbiriyle yer değiştirebiliyordu. Cennetten kovuluştan sonra ise bu artık geçerli olmadı. Adlar nesnelerden koptu; sözcükler bir dizi keyfi işarete dönüştü, dil Tanrı'dan koparılmıştı. Bu nedenle cennetin öyküsü yalnızca insanın kovuluşunu anlatmakla kalmaz, dilin kovuluşunu da nakleder. "
Reklam
369 öğeden 301 ile 310 arasındakiler gösteriliyor.