Werther'in acıları sanırım çoğumuzun yaşadığı türden şeylerdi ama Werther duygularını hepimizden çok daha derinlerde yaşadı ya da bu duygular bir takıntıdan ibaretti. Belki de imkansızı istemeyi sevmişti. Werther'in yazdığı mektuplara ağlamaktan gözlerim şiş hâlâ ve kitabın bitmesiyle öyle bir boşluktayım ki. Sanırım uzun bir süre bu kitabın etkisinden çıkamayacağım, çıkmakta istemiyorum aslında. Tekrar tekrar açıp okuyacağım Werther'in duygu yüklü mektuplarını ve tekrar tekrar ağlayacağım sanırım.
"Sanırım derslerimi bitirmem gerek. Bitirene kadar Jane'in bana verdiği şu kitabı açmayacağım. Ama o çok cezbedici bir şey, Matthew. Arkamı döndüğümde bile orada olduğunu görebiliyorum."
"Bana bilmediğim bir şey söylesene. Ne olursa olsun.
Önemsiz bir şey. "
Londradaki bütün altınlar benim olsa da, eğer seninle birlikte olacaksam Well Sokağı'ndaki o küçük evde yaşamayı tercih ederim, diyemedim.
Zamanın Kısa Tarihi sorularımıza cevaplar verirken beraberinde yeni sorular da getiriyor. Sanırım insanın anlam arayışındaki yolculuğu hiç bitmeyecek gibi görünüyor.
Stephen Hawking'in de dediği gibi inanabiliriz ama asla emin olamayız.
Akıcı bir dili var kitabın ama söylendiği kadar da kolay değil. Ne kadarını anlayacağınız bu konulardaki altyapınıza bağlı. Benim için biraz erken bir kitap oldu diyebilirim. İlerde belki daha iyi anlayacağım bir kitap olacaktır umarım.
Benim en çok dikkatimi çeken Stephen Hawking'in Tanrı kavramına getirdiği cevaplardı. Ne var ne de yok diyebiliyor, mütevazi bir dille kavrayamadığı şeyleri vurguluyor. Agnostik bir çizgide dursa da Evrenin oluşumunda Tanrısal bir zekanın bu Evrensel yasaları belirlediğini düşündürüyor.
Birkaç kitapla birlikte bu kitabı da okullarda ders kitabı olacak nitelikte bir kitap olarak nitelendirebiliriz. Mutlaka okunması gereken kitaplardan...
Ah be Milena...
Bugün yağmur göz kapaklarıma yağıyor, dünden kalma bütün kızgınlığım ve yorgunluğum göz kapaklarımda sanırım. Açmayacağım gözlerimi, açmayacağım sen gelmeden...
#FRANZKAFKA