Ben bir daha acımam sana
Ne yaparsam yapayım bir türlü hazmedemediğim
Asla sindiremediğim ve hep yüreğime dokunacak
Bir sürü şey var
Hayat sonu belli olmayan bir tarla ise;
Bir gün herkes ektiğini biçecek
Ben buna inanıyorum
Ama mutlaka rüzgar tersine dönecek
Vakti geldiğinde herkes hak ettiğini yaşayacak
Ben yüreğimin cezasını çekiyorum
Ben son yaprağımı sende döktüm
Baharıma yağmur olmayana çiçek açmam artık
Bazı vedalar sessizce olur
Ben buna inanıyorum
Özlediğin biri olunca üzülecek sebep hep var
Bir renk, bir şiir, bir şarkı
Olmasa bile kafanda canlanan tonlarca anılar var
Onlardan kurtulman imkansız
Onlar bile en güçlü insanı darma duman etmeye hazır
Ne yazık ben o kadar güçlü değilim
Ben buna inanıyorum -Ayşe Aktekin
Çünkü bu berbat zihniyet, Turgut Özal’ın o çirkin ‘vizyon’larından kaynaklandı. Rahmetli, 12 Eylül darbecilerinden çok daha fazla kötülük etti bu memlekete. Çünkü darbeciler gibi işkence yoluyla bedenlere hasar vermekle yetinmedi, kafalara da zarar verdi. Zenginleri sevdiğini açıkça söylemekten hiç utanmayan bir adamın etkisine kapılıp para hırsına teslim olan, kültürü önemsemeyen, tiyatroya, klasik müzik konserine, resim sergisine gitmeyen, kitap okumayan bu gençlerin, sanatın insana verebileceği hazırdan yoksun kalmaları yüreğimi parçalıyor.
Yurtseverlikle milliyetçilik kavramları birbirine karışır genellikle. Oysa bu ikisi arasında dünyalar kadar fark vardır. Yurtsever, doğduğu büyüdüğü toprağı sever; kendi milletinin insanlarına yakınlık duyar. Oysa milliyetçi, kendi memleketini yeryüzünün en üstün ülkesi, bu ülkenin insanlarını dünyanın en üstün soyu sanar. Hattâ örneğin, Almanya gibi ülkelerde baskı yapıp, onları egemenliği altına almak ister; böylece faşizme yönelir. İşte bu yüzden de benim gibi enternasyonalizme inanan bir solcunun yurtsever olması çok doğaldır da, milliyetçi olmasının yolu yoktur.