İşte demek ki üzerinde duracağımız önemli nokta; aklın yerini iyi tayin etmektir. İman noktasına gelene kadar, akıl gereklidir. Aklın kavramakta zorluk çektiği konularda iman noktasına gelinmiş demektir ki, burada aklı zorlamayıp, imanın gereğini yapmak gereklidir. İman noktasını geçtikten sonra, gene aklı kullanmak gerekir. Burası çok önemli bir noktadır!.. Yani; imanın gerekeceği noktaya kadar, aklı kullanıp, ilerleyebileceğin kadar akılla yürüyecek ve iman noktasına ulaşacaksın... Burada aklın yapısı dolayısıyla yetersizliğini kavradığın için de “İMAN”a gerek olduğunu fark edecek ve iman kapısından içeri gireceksin! İman noktası sende açıldığı zaman, imanın neden, niye ve nasıl olduğunu idrak ettiğin zaman; aklının, hikmetini kavrayamadığı birtakım teklifler sana ulaştığı zaman ise, aklını fikrini durdurup; imanının gerektirdiği bir biçimde o fiili ortaya koyacaksın! İmana dayalı bir biçimde gerekli çalışmaları yaptıktan sonra, gene aklını kullanıp, o imana dayanan olayın hikmetini kavramaya çalışacaksın! O olayın da hikmetini kavradın mı, artık imanla akıl kenetlenmiş olur ki, onu cinin ilhamı ya da vehim yıkamaz!.. Senin için sağlam bir kale meydana gelmiştir!
Erkekler için sorun, duygusallığın normal hâlinde seyretmesiyle beraber daha çok cinsel açıdan görülürken genç kızlar için sorun duygusal, toplumsal ve psikolojik olarak daha büyük bir surette görünmektedir. Bu fark iki cinsin yaratılış farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Nitekim Kur'an'da şöyle geçmektedir: "Erkek ile kız bir değildir." İşte bu, çoğu kimsenin karşı cinsi anlayamadığı konulardan birisidir.
Reklam
Konuşmanın geleceği de buradan çıkartılsın. Hayret içinde kaldım. İstemeden söze karıştım: – Acayip! Var’la yok, eşit olur mu? Mesela ben şimdi var’ım. Yarın yok olacağım. Benim varlığım ve yokluğum arasında, bu iki durum arasında fark yok mu? dedim. Deli-başını çevirdi. Kahkahayı kopardı: – Vay! Sen var’sın ha! dedi. Acaba var mısın? Bu önemli soruyu kendi kendime pek çok defa sormuştum. Bu soru basit bir görüş karşısında anlamsız ve haklılığı geçersiz görülür. Fakat değildir. Eğer var’sam niçin yok olacağım? Yok, olmayacaksam, ruhum ölümsüz mü kalacak? İşte şüphe ejderhasının yetiştiği denklemin bu son kısmı idi. Ruhum ölümsüz kalacak mı? Ruh nedir? Kendiliğinden mi oluşur? Kim olduğunu bilir mi? Varsa vücuttan ayrıldığında ne gibi durum alacaktır? İşte cevapsız birçok soru. Deli ilave etti: – Ancak ben var’ım. Çünkü hiç’im, yok’um. Vücudum mutlaktır. Mutlak vücuttur. Var’dır.
Evans-Pritchard’ı yeniden alıntılarsak, İtalyanlar dolayısıyla: Aşmak zorunda oldukları direniş karşısında şaşırmış ve paniğe kapılmışlardı. Trablus’a yaptıkları ana çıkarmanın ardından ağır ve aşırı ihtiyatlı davrandılar. Türkler direnişi teşkilatlayıp Arap gönüllüleri saflarına katmadan evvel ülke içlerine ilerlemek yerine şehirde oyalandılar.
Şüphe ejderhası
Ekseri gençlerimiz gibi mektepten çıkar çıkmaz kitaplan unutulma köşesine atacak yerde malumatımı (bilgilerimi) genişletmeye mektepten sonra başladım. Az çok bir fikir edinmediğim hemen hiçbir şey kalmadı. Özellikle emsalim gibi dini ilimleri gereksiz bulmayarak hem zahirinden hem de batınından hissedar oldum. İşte bu malumat yığının altında bir gün vicdanımı tahlil ettiğim vakit tam bir hayret içinde garip bir halita (karışım) haline geldiğimi fark ettim. Ben küfür ile imandan, ikrar ile inkârdan, tasdik ile şüpheden mürekkep bir şey olmuştum. Kalben inkâr ettiğimi aklen tasdik eder, aklen reddettiğimi kalben kabul ederdim. Velhasıl şüphe denilen ejderha, vücudumu sarmıştı. Bir fikri ne kadar sağlam esaslarla kuvvetlendirsem de şüphe canavarı, bir sarsışta yıkıyordu. Acaba kat'ı inkâr ile (hepten yok saysam) hiç olmazsa rahat bir noktada kalabilir miydim? Ne gezer! İnkâr başka şey, şüphe yine başka! Şüphe ejderhası her kat'î fikrin düşmanı idi. İster ikrar, ister inkâr olsun, uydurma ya da kat'i bir şey kabul etmiyordu.
"Hayatı efsanesi bir şölen bekletisiyle hayal edenler, imtihanda olduklarını gerçeklerle yüzleşirken fark ediyorlar."
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.