Neredesin! Cehennemin dibindeyim desem
Cudi’nin yamacında elbombasının piminde
Kalemin mürekkebinde sitemin ilk harfinde
Şarabın dip tortusunda aynanın kırık yerinde
Kayboluşun ortasındayım desem ne farkeder
Say ki dağın öte yüzündeyim sesinin hiç
Sızamadığı dingin bir koyakta, yıldızlı bir
Gök altındayım, atlarımı suluyorum nehirde
Bir de değirmen buldum suları köpürten
Kötü hâtıraları hâfızadan silmekte
Say ki bir bulutum yağmurunu esirgemeyen
Farzet ki fiilini yitirmiş bir cümleyim
Faili öksüz bir cümle de diyebilirsin
Kekemeliğim bundandır belki, her köşede
Beni tökezleten bir kadın gölgesi yahut
Kendini kâhin sanan bir şair bulunur
Peki sen kimsin desem gereksiz bir soru
“Karanlıkta yüzen” gerçeksin galiba
Ölü heceler pıtraklanıyor sözcüklerinde
Yürüdüğün sokaklarda kimliği belirsiz
Hayaletler görüyorsun ürperen kalbinle
Belli ki seninki kara, kapkara bir ütopya
Atatürk’ün mazlum uluslara devam eden önderliğiyle ilgili çarpıcı bir anısını müzik eğitimcisi ve yazarı Ahmet Say, “İnsanoğlu İnsanlar” adlı kitabında paylaşmıştır:
Ahmet Say, 1954-1960 yılları arasında müzikoloji öğrenimi için Almanya’dadır. Cezayirli bir bağımsızlık savaşçısı ile karşılaşır:
“1950’li yılların ortalarında bir gün, Almanya’da rastlantı sonucu tanıdığım Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’nden (FLN) kaçak bir militan, cebinden çıkardığı Atatürk fotoğrafını bana gösterip ‘İşte bizim gerçek önderimiz!’ dediği zaman, anti-emperyalist savaşların 20. yüzyılın ikinci yarısına da damgasını vurduğu kafama dank etti…
İnsanları değil, onların günahlarını ve zaaflarını görüyor, insanların bu günahlarından kaçmaya çalışırken farkına varmadan sadece zaaflardan değil, o zaafların hemen yanı başında duran sevecenlikten ve sevgiden de uzaklaşıyordu. Kızının, insancıl zaafları reddeden sofuca imanı, herkesten çok Şeyh Efendi'yi üzüyor, bunun bir ibadet, bir Allah sevgisi değil, bir hastalık olduğunu, herkesten fazla o seziyordu. Osman'a dediği gibi: "İnsanları sevmeden Allah'ı sevemezsin."
'Bozkırları düşün!'
Yürü gecenin üstüne parmaklarınla
Hayat bir haykırış kadar dingin
Kalbin yalnızlıklar uğrağı
Bunu sen çok iyi bilirsin
'Bozkırları düşün!'
Ceplerinde portakallarla dolaşan çocukları
Deniz az uzakta
Yakamoz ve rüzgar
Yakılan otların kokusu
Parmaklarına sinsin
Fazıl, bunu sen çok iyi bilirsin...
Genco Erkal'ın sesiyle kitabı okumak etkileyiciliğini kat be kat arttırdı, müzikal desteği ve diğer okuyucular mükemmel bir tat bıraktılar damağımda. Nazım Hikmet'in inceliğini yine Fazıl Say'ın oratoryosundan tanımıştım, o zariflik bu kitapla yine pekişti içimde. Ayrıca Muammer Sun'un "Sevda Çiçeği" müziği bir o