Cengiz Aytmatov okumayı seviyorum. Sevmemin sebebine gelecek olursam çok fazla sebep var ama ilki sanırım anlatacağı hikayeye hemen başlıyor, dallandırıp budaklandırmadan söyleyeceğini söylüyor. İkincisi ise ağdalı, insanın yoran, kelime israfına girip okuyucuyu bıktıran anlatımdan tamamen uzak bir şekilde yazıyor.
Bu kitapta da hemencecik başladık varmamız gereken o yolculuğa. Bir trene bindik ve İlyas anlatmaya başladı teker teker en baştan itibaren. İlyas’a çok sayıp sövdüm yalan değil, Asel’e çok üzüldüm. Bir insanın pişmanlığını, yorgunluğunu, çok sevilirken bir anda sevgisizliğin içine düşüşünü yakinen gördüm. Cengiz Aytmatov hikayenin geçtiği dönemi çok güzel anlatıyor. Kitabı okumaya başladığınız anda kendinizi bir filmin içinde buluyorsunuz. Anlatıcıya, karaktere hatta cansız nesnelere göre gördükleriniz hissettikleriniz değişiyor. Bu hikayede de İlyas ne yaptıyda onunla birlikte yaptım onunla birlikte hissettim: kamyon sürdüm, gri bulutları, masmavi gölü izledim. Kamyonum bataklığa saplandı, aşık oldum, pişman oldum, sarhoş oldum…
Dediğim gibi İlyas’a çok sövdüm Aytmatov öyle bir karakter yazmış ki bir özelliği eksik olsa hikaye böyle olmaz beni böyle etkilemezdi. Ben sinirlensem de çok severek okudum. Sizlere de kesinlikle tavsiye ederim. Okuyun ve filmini de izleyin.