Tarih, ibret alınmak için hem yazılır, hem de okunur. Yani sırf eğlence olsun için bir tarih kitabı alınıp okunmaz... Tarih ne bir roman, ne de bir hikâyedir. Tarih, insanoğlunun, zaman için- de, tatlı, fakat çoğu kez de acı olan bir serüveninden ibarettir. O insanoğlu bazen bir Peygamber, bazen bir ümmettir; bazen bir "Elendi", bazen bir koledir; bazen bir kral, bazen kralın emrinde bir askerdir; bazen zengin, bazen fakirdir; bazen zalim, bazen mazlumdur; bazen katil, bazen maktuldür; bazen gazi, bazen şe- hittir, bazen mümin, bazen kâfirdir... Fakat ne olursa olsun, bu- tin insanların değişmeyen ortak bir yanı vardır ki, o da ölümdür... İşte o ölümle başlıyor insanın gerçek tarihi ve bu gerçek tarihe akıştır akıbetimiz... Ölümle ortaya çıkar kimin gerçekten insan olduğu ve kimin insan gibi göründüğü...
Sözlerimi intihada dizilen şu ağıtla bitiyorum
Endülüs'e öyle bir felâket çöktü ki, yok bir eşi.
Dehşetinden Medine'de Uhud, Necid'deki Şehlan dağları yerinden oynadı,
Bir deprem ki, yer yarıldı arz boyu.
Ah! Yarımadada İslâm'a göz değdi,
yağdı belâ yağmur gibi.
Şimdi o canım Endülüs şehirlerinde,
İslâm'ın ne nami var ne nişanı;
Sanki hiç olmamıştı, sanki baştanberi yoktu.