Ve hiçbir şeye şaşırmıyorum -her şey bildik diyordum ya; bu doğru değil. Ben dünyaya olan biteni hayretle izlemeye ve şaşırmaya gelmişim- durmadan şaşırmaya...
Beklerken beklemediğimi düşünüp kahkahalar atıyor; bu arada elimi duvarlara,camlara, burnuma, kalemlere... sürüyorum. Kapının çalındığını duyar gibi oluyor; ne açıyor ne de kapıyorum.
Herkesin doğumundan itibaren inşa etmeye çalıştığı bir bina vardır. Yığarlar tuğlaları üst üste, yalan yanlış, eğri fark etmeksizin.( Düzgününü de görmedim.) Geri çekilip baktıklarında gurur duyarlar. İşin tuhafı herkes de hayrandır. Onun da oldu tabii; ama nereden bakarsa baksın, beş altı tuğladan fazlasını göremiyordu.Bazen galeyana gelip yedi sekiz tuğla birden koyduğu da oluyordu; ama akşama kalmadan hepsini deviren yine kendisi oluyordu. Bu çatısız duvarsız binada tüm yağmur, kar, fırtına, üstüne üstüneydi. "Oh -rahmet..." demeleri çok uzun sürmedi.
İnsanın içine girdiği her bütünün sonsuzluk taşıdığını; bu bütünün içinde başka bir bütün bulunuyorsa, bunun da bir sonsuzluk içerdiğini; insanın açıklayamadığı zaman sonsuzluk kavramına geldiğini- yani sonsuzu hissetmenin en büyük zayıflıklardan biri olduğunu, sonradan öğrendim.