"Ne kadar söz oyunu, ne kadar mantık cambazlığı yaparsak yapalım, anlamak birleştirmektir. En ileri girişimlerinde bile, usun derin isteği, insanın kendi evreni karşısındaki bilinçsiz duygusuna varır; içlidışlılık gereksinimidir, aydınlık isteğidir. Bir insan için dünyayı anlamak onu insansala indirgemek, ona damgasını basmaktır. Kedinin evreni karıncaların evreni değildir. "Her düşünce insanbiçimseldir" gerçeğinin başka anlamı yok. Aynı biçimde, gerçeği anlamaya çalışan us ancak onu düşünce terimlerine indirgediği zaman gereksiniminin karşılandığını düşünebilir. İnsan evrenin de sevip acı çekebileceğini benimseseydi, uzlaşmış olurdu. Düşünce, olguların değişken aynalarında hem bu olguları hem de kendi kendilerini tek bir ilkede özetleyebilecek ölümsüz bağıntılar bulabilseydi, bir düşünce mutluluğundan söz edilebilirdi, mutlular söyleni de bunun gülünç bir benzeri olurdu ancak. Bu birlik özlemi, bu saltıklık isteği, insan dramının temel devinimini ortaya koyar. Ama bu özlemin var olması hemen giderilmesi gerektiği anlamına gelmez. Çünkü isteği fetihten ayıran uçurumu aşar da Parmenides'le' birlikte Bir'in (ne olursa olsun) gerçekliğini kesinlersek, tüm birliği kesinleyen, ama bu kesinlemesiyle hem kendi ayrılığını hem de çözümlemek savında olduğu çeşitliliği kanıtlayan bir usun gülünç çelişkisine düşmüş oluruz. Bu ikinci kısırdöngü, umutlarımızı boğmaya yeter."