Ziya Osman Saba'nin anılarını çarpıcı, ruha dokunur ve hüzünlü bir dil ile anlattığı kitabı.
1940 ve 1950 li yıllarda gecen öykülerin anlatığıdi kitapta, yazarın çocukluğu, gençliği, ebeveynliği, babası, kaybettiiği annesi ve dönemin istanbulunu öyle güzel bir dille anlatıyor ki o dönemin tadını havasını ve kokusunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Öykülerden önce bir fotoğrafçıya gitemisyle başlamıştı kitap. Önce bir tahmin yürüttü. fotoğrafçı makinesini karşısında candan gülümsemeyeceklerin foroğraflarını çekmiyordu. Ve fotoğrafçını son sözü "Beni mazur görün, sizin foroğrafınızı çekemeyeceğim!"
garipti, hüznü yansıttığı yüzü fotoğraf çekilmesine mani olmuştu ve o da kabul etmişti. Evet
"zorla tebessüm nasıl çirkindi"
.. Büyüyüp erkekliğe adım attığında aslında (gizli bir kuralla) yasaklı olan o sokağa gidip orda tanıştığı kadınlara yıllar sonra yureginde seslenirken , aslında gerçekte aklında kalan o sarışın (sarı) kadının olduğunu ilk başta oraya hep onun için giderken zamanla onu ziyaret etmeyi bırakıp eşikte bekleyen silüetinin de günbegün silinmesine rağmen gerçekte bir tek onu unutmadığını anlatmisti.... Galatasaray lisesindeki O sınıfı anlatırken Cahit Sıtkıya "Şimdi ne ders var?" sorusundaki pişmalığı, şu an olsa kim bilir kafasında hangi mısraları geveleyen Cahit'i rahatsız etmemek için ders proğramını saklardım ve ona sormazdım diyerek dile getirişindeki anlatımın inceliği naifliği ve yine hüznü...
Biraz agir ve odaklanmakta zorlayıcı bir kitapken diger yandan çok guzel bir tat bırakıyor yurekte...