Bilir misin?
Umutlarının bir bir ölmesinin yaşattığı düşüşleri hiç yaşadın mı?
Soluk alışların anlamın yok oluşuna hiç şait oldun mu?
Uykusuz gecelerde gözlerinden akan yaşların kurumaya başladığında içindeki aşkında tükenmekte olduğu anın korkusunu yaşadın mı?
Yaşanacağını düşündüğün hayallere tutunup, ansızın yarım kalmışlığın verdiği çaresizliği bilir misin?
Uzaktan bir sese inanmayı, boşluktaki cevapları aramayı, her şeye rağmen inatla yoklukta var olmayı bilir misin?
Açmaya çalıştığın tüm kapıların kilitli olması, Karanlığın içinde ışığın var olacağını hissederek beklemeyi,
Her engeli umursamazcasına yeni umutlar yeşertmeyi, Yokluğunun nasıl can yaktığını anlayabilir misin?
Gel bana çünkü gelebilirsin
Bir fikir kadar çabucak
Aksilik gibi ansızın
gelebilirsin
Geldiğinde uzun boylu kalabilirsin
Yoksunluk gibi temelli
Hatıra gibi
Ebedi
Gel bana çünkü gelebilirsin
Aşk kışın açan bir güneşe benzer ya da yazın sıcağında ansızın dökülüveren tatlı sağanağa. Ne kadar delice bir güzelliğe, yaşamı soluk soluğa yaşatan bir tutkuya sahip olsa da geçicidir.
"Ölüm de vardır yaşadığımız her şeyde.
Bir bardak çatlarsa durduğu yerde,
Bir aşk ansızın biterse,
Ayna kırılırsa yüzünle birlikte,
Zamanıdır konuşmanın ölümden."
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?
Sabah şairin üstüne saldırıyor
yaşamaktan bir güneşle kaplanıyor onun kalbi
onun kalbi topraktan sıyrılıyor
aşk dahi sıyrılıyor topraktan
gözlerini tanıyorsunuz: çaylak sürüleri
beyni: aç kuşlardan bir ambar.
Bir kıyısına ilişmiyor dünyanın
Allah'ın ve devletin dibinde insanlar
onu barutla karıştırıyor
ve zerdali çiçekleriyle.
Ahali kapısını
Bir Gece Ansızın Gelebilirim
Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim
Belki de hayata yeni başlarım
İçimde küllenen kor alevlenir
Bakarsın hiç gitmem kölen olurum
Belki de seversin beni kimbilir
Kal dersen, dağlarca severim seni
Bir deniz olurum ayaklarında
Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz
Kalbim duruverir dudaklarındü
Ya da unuturum kim olduğumu
Hatırlamam belki adımı bile
Belki de çıldırır, deli olurum
Sana kavuşmanın heycanıyle
Aşk bu, bilinir mi nereye varır
Ne durdurur özlemini, seveni
Bakarsın ansızın gelebilirim
Bu kadar yürekten çağırma beni.
Ben böyle entrikalı kurguları severim. Entrika derken aşk, karı koca entrikasından bahsetmiyorum. Devlet entrikasından, dış güçlerden bahsediyorum. Gerçek bir hikayeden esinlenilse de yazarın kalemiyle, kurgusal bir boyut kazanmış kitap.
Isparta’dan 2007 yılında yola çıkan bir uçak hiç beklenilmediği bir anda düşüyor. Ansızın düşen bu uçakta ölen 257 kişi ve bu ölen kişilerin arasında Toryum gibi önemli bir madenin ülkemizdeki zenginliğini keşfetmiş Prof. Dr. Engin Arık. Sizce bu bir suikast mi?
Dış güçlerin kanlı elleri, ülkemizi satan oyuncaklar ve bilim mafyalarının başarılarımızın sesini kesmeye çalışması bunları okuduğum, macera dolu bir kitaptı. En güvendiğiniz insan bile hiç tanımadığınız biri çıkabilir.
Yazarın diline okuduğum diğer kitabından dolayı aşinaydım, beni eski bir dost gibi karşıladı. Yazarın kitabını okumadıysanız da merak etmeyin, akıcı ve sıkmayan bir kaleme sahip.
Değişir yönü rüzgârın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
Değişir yönü rüzgârın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;